TURAN KÖFTE DÜNYA’NIN EN BÜYÜK KÖFTESİNİ YAPMAYA HAZIRLANIYOR
ANTAKYA KÖFTESİNİN İCADI VE TURAN USTA
Dünya’da icatlar sadece araçlar, metodlar, formüller üzerine olmuyor. Hatay’da ise bir icat varsa onun neyin icadı olduğunu anlamak da zor olmasa gerek. Dönemin icadı 1970’li yıllarda lezzet düşkünlerinin toplanma mekanı Şah Sineması etrafındaki bölgede oluyor. Bunu dememin sebebi alt katında bulunan Lezzet Lokantası o dönem bölgenin en iyisi, o işletmeden yetişen dönerciliğin temelini atan Abdo(usta) Döner ve sinemanın arka tarafında Asi kenarında Hatay yemek kültürüne renk katan Antakya Köftesiyle Mehmet Perem Usta.

Mehmet Perem Usta herkesin damak zevkine uyacak şekilde çeşitli denemeler yaparak farklılığı yakalamış ve bugün yediğimiz Antakya köftesinin mucidi olmuş. Perem Usta’nın mirası kızlarına ve bu işe sahip çıkan damadı Turan Usta’ya geçmiş. 1980’de şimdiki köfteci dükkanının karşısında yine Asi kenarında bir çınar ağacının altında başlıyor ikinci kuşağın hikayesi.
Bizi mekanında ağırlayan meslekte üçüncü kuşak işletmeci Mustafa Helvacıoğlu (turan usta oğlu) 24 yıldır bu meslekte olduğunu babalarının vefatından sonra kardeşiyle beraber babalarının ismini ve köfteciliği daha ileriye taşımak adına çınar ağacının karşısındaki mekana taşınıyorlar. O dönemlerde yurtdışında yaşayan bir müşterileri sürekli olarak bu lezzeti Dünya’ya yaymalıyız diyerek Amerika’da bir şube daha açalım dese de dönemin şartları buna elvermiyor.
Gastronomi şehrine yakışır işler yapmak, şehrimizin gastronomi şehirleri arasında en iyi yerlere gelmesini istediklerini belirten Helvacıoğlu, şehrimizin tanıtımına ve gastronomisine destek olacak büyük bir proje hazırlığı içerisinde olduğunu anlattı. Guinness Rekorlar kitabına girecek Dünya’nın en büyük köftesini yapmak için kolları sıvadık.
Tezgaha bizim için geçen Mustafa Usta dedesinden gelen tarif ve usülle bize orijinal Antakya Köftesi yaptı. Ustamıza ve ailesine teşekkür eder, hayırlı işler dilerim.

ATADAN DEDEDEN TATLICI, BEYOĞLU KÜNEFE
ŞİRİN AHMET’İN TORUNLARI İŞİN BAŞINDA
Şehirlerin yaşam tarzları, tüketim alışkanlıkları kültürel değişimler ve etkileşimlerle bugünkü halini alıyor. Birden fazla medeniyete ev sahipliği yapmış bu şehrinde yemekleri ve tatlıları bu değişimden fazlasıyla nasibini almış. Kadayıfgiller ailesinin en tatlısı Künefe de Ortadoğu Mutfağı’ndan etkilenmiş en son halini evrimini Antakya’da tamamlayarak günümüze kadar gelmiştir.

Künefeciler çarşısı olarak şimdiki Uzun Çarşıda 1550 yıllarına ait belgeler olduğu, 1660 yılında yapılan Kurşunluhan’da konaklayan misafirlerin burada kahvaltı ve tatlılarını yiyip yola düştükleri anlatılıyor. Köklü bir tarihe sahip künefe Hataylı bir ailenin vazgeçilmez tatlısıdır. Evde yapılanı daha makbul olsa da ev tadında künefe yapan yerlerde bu lezzeti aratmıyor.

Bu hafta atadan dededen künefeci bir aileye misafir oldum. Mekanın adı İstanbul’da bir ilçe olan Beyoğlu olsa da aslında hikayesi dedeleri Şirin Ahmet’e ‘’Bey’’ denilmesinden geliyor. Beyoğlu Künefe’nin işletmecisi Mustafa Kahraman klasik Antakya Künefesi dışında yeni lezzetler keşfettiklerini Çıtır Hasır adını verdikleri fıstık ve kaymak karışımı lezzetleri de hemşehrilerimize sunduklarını çok beğenildiğini ifade etti. Künefenin yanında süt ikram eden işletmeci Kahraman, tepside iyi olan kazanır porsiyonda herkes hakkını yer diyor. Mekanın sloganından da belli olduğu gibi künefenin fıstıkla aşkı sözü, verilen her şeyde fazlasıyla fark ediliyor.

KENDİNE HAS LEZZET, BAKLA
BAKLA YAPIMI VE TARİFİ
Mutfakların Dünya çapında bilinir olmasının üç ayağı vardır çeşitlilik, tanınırlık ve özgünlük. Hatay Mutfağı deyince bu ayakların tam yerinde olduğunu çeşit yönünden zengin olduğunu söyleyebiliriz. Kendine has lezzetleri sıralayacak olursak ilk olarak en tok tutanından başlamak isterim. Hatay’da sorsanız en doyurucu yemeğiniz ne deseniz alacağınız ilk cevap bakladır.
Bakla’ya tok tutmasından dolayı beton da derler. Hazırlanışı hakkında bilgi vermeden önce bakla ve humus ustası Mehmet Çayırcı’yı ziyaret ettim. 70’li yıllardan beri aile mesleği olan baklacılığın lezzet yolculuğundan bahsederken baklanın tarifini ve püf noktalarını da benimle paylaştı. Antakya’da 5 şubelerinin olduğunu bakla da mı iyisiniz humus da mı dediğimde humusçu çok var ama bizim gibi baklacı yok diyerek işine olan güvenini de gözler önüne serdi.
İşletmenin en güzel özelliklerinden biri de yemeklerin hammaddesinin ve malzemelerinin kendi topraklarında veya köylülerden temin edilen mahsulden yapılıyor olmasıydı. Dükkanın girişinde sizi turşu sergisi karşılıyor. Yerli biber, fasulye, patlıcan, kabak, çelem, karnıbahar, havuç ve daha sayamadığım bir sürü turşu çeşidini burada bulabilirsiniz.

Bakla’nın genel bir tarifini yapacak olursak toplanan baklalar kurutulduktan sonra iç bakla haline getiriliyor. Harmandan gelen iç bakla bir gün suda bekletildikten sonra carra denilen kavanozlara konularak hamamın külhanına geceden götürülüp sabah alınıyor. Tabağa almadan önce sarımsak ve tuz eziliyor. Külhanda pişip gelen bakla ezilen sarımsağa katılıyor. Üzerine tahin ilave ediliyor ve limon sıkılıyor. Macun kıvamına gelene kadar eziliyor. Ezildikten sonra üzerine kimyon, pul biber, maydanoz, limon suyu, zeytinyağı ekleniyor ve servise hazır. Afiyet olsun.
Cumhuriyet Caddesi PTT bitişinde yer alan mekanı ziyaret ederseniz selamımızı iletmeyi unutmayın.
ANTAKYA BALIKÇILAR ÇARŞISI
HATAY ANTAKYA BALIKÇILAR ÇARŞISI
Su ürünleri sektörü, insanların yeterli ve dengeli beslenmesi için gereksinim duyulan hayvansal protein açığının kapatılmasında kırmızı et ve kanatlı etinin yanında tüketiciler için oldukça önemli bir alternatif sunmaktadır. Sezonun açılmasıyla virabismillah diyen balıkçılar sezonun iyi geçmesi durumunda hem kendilerini hem de müşterilerinin yüzünü güldürüyor. Kırsal ekonomik kalkınmada istihdam alanı yaratması aynı zamanda ihracatımıza katkıları balıkçılığın faydalarındandır.

Bu hafta ziyaret etme fırsatı yakaladığım Cevdet Hüseyinoğlu Antakya Balıkçılar Çarşısı’nın eski esnaflarından. Mesleğe başlangıcını sorduğumda Büyük Dalyanlı olduğunu söyleyerek başladı. Amik Ovası göl iken Cevdet Abi’nin babası, amcası, dedesi de gölde tatlı su balıkçılığı yapıp evlerini geçindiriyormuş. Göl kuruyup Ova olunca aileden gelen balıkçılık aşkıyla tabi baba mesleğini deniz balıkçılığına çevirmişler.

Denize kıyısı olan 7 ilçemizin hemen hepsinde balıkçılık yapıldığını ifade eden Cevdet Abi, her balığın belli bir avlanma mevsimi olduğunu anlattı. Bölgemizin balık çeşitliliği açısından zengin olduğunu Samandağ’ın Hatay balıkçılığındaki önemine değindi. LAGOS’un Dünya’nın en güzel balıklarından biri olduğunu Samandağ, Arsuz bölgelerinde yoğun olarak avlanıldığını, şimdi dönemi olduğunu söylediği (şubat) DENİZ ÇUPRASI, 15 Aralıkta sezonu kapanan 1 Şubat itibariyle başlanan DİL BALIĞINDAN, 1 Ocaktan itibaren bu mevsimin güzel balıklarından MEZGİTİ ve kılçıksız lezzetli bir balık olduğunu, soğuk havalarda çıkan lezzetlerden KALAMAR, Dörtyol ve İskenderun tarafında yoğun olarak çıkarılan Dünya’ya satılan KARİDES, Samandağ, Arsuz, İskenderun, Payas ve Dörtyol’dan çıkan MERCAN, BARBUNYA, DERE PİSİSİ, SARKOZ, TRAÇA, ZURNA, PATLAKGÖZ’ ün bu dönemin güzel balıkları olduğunu Arsuz taraflarında levrek ve çupra üreten balık çiftlikleri olduğundan bahsetti.
Genel olarak baktığımızda balık çeşidimiz fazla ama köklü mutfak tariflerimizde yeteri kadar yeri yok. Balığın sağlık açısından yeri düşünüldüğünde evlerimize daha çok girmesi dileğiyle.
ANTİKYA LEZZETLER SOFRASI-HATAY MUTFAĞI
EVDE NE YEMEK YİYORSAN FAZLASI BURADA, ANTİKYA LEZZETLER SOFRASI
2011 yılında Antakya’da Vali Göbeğinde Antakya Parkı’nda hizmete giren Antikya Restoran biri mutfakta diğeri işletmenin yönetiminde iki kadın tarafından işletiliyor. Antakya’nın dillere destan yemeklerini evlerimizde kullandığımız kalitede malzemeyle ev lezzeti sunuyor. Geleneklerine bağlı olmak deyimini yemek sanatına da yansıtan mekan çok fazla istek gelmedikçe özünde ne varsa öyle hareket ediyor. Ağzının tadını bilenlerde bu farkı iyi biliyor.

Yoğurt aşı Antakya’nın eski yemeklerinden biri olup, yoğurt ve oruğun usta ellerde sanat eserine dönüşmesidir. Eskiden kuyruk yağı ile yapılan oruk daha çok tercih edilirmiş şimdilerde müşteriler ağır geldiğini belirtip pek istemediği için Antikya, kıyma ve ceviz kullanıp herkesin gönlünü fethetmeyi başarmış. Haftada iki gün çıkan kelle paça çorbasında iddialı olduğunu dile getiren mekan işletmecisi gelmeyen pişman olur der gibi anlatıyordu. Mahulta çorbası mercimek, pirinç ve soğanla yapılan mercimek çorbasına benzer ama farklı bir yemeğimiz, yoğurt aşına benzeyen ama salçayla yapılan ekşi aşı bir Antakyalı’nın bilmesi gereken güzel yemeklerdendir.

Önceden ıslanan buğday ve dananın balık eti denilen kısmından kesilen etle pişirilen, döğülünce kaşar peyniri gibi eriyen buğday ve et aşurun muhteşem lezzetini oluşturuyor. Sac oruğu kıymalı ve kuyruk yağı ile yapılanıdır. Baklavalık yufka, döğmelik et, kavrulmuş soğan üçgen muska şekilde tereyağı ile sarılır, çıtır çıtır yenen Serimsek de bu mekanın ayrı önem verdiği lezzetlerden biridir. Kaytaz Böreği de az mayayla çok kabarmadan hamurumsu haliyle üstüne katılan kıymalı malzemesiyle her evin her durumda kurtarıcısı lezzetlerinden birisidir. Kısaca günün menüsünden birkaç örnekle bahsettik.
Bir aşçı gibi detaylı anlatamıyorum çünkü o kadar iyi yemek yapmayı bilmiyorum. Ama yemek en güzel nerede yapılıyor onu biliyorum. Temizliği, hijyeni, yöresel yemekleri, tatlıları ve bunlar kadar önemli güler yüzlü hizmetiyle gidilmesi gereken mekanlardan birisidir.
Haftalık yemek menüsü de gayet başarılı göz atmakta fayda var.

LAHMACUN MU, O ZAMAN SÜPER 96
Lahmacun denince bana göre akla gelen ilk yer, küçücük daracık bir mekan ama lezzeti şahane mi şahane bir yerden bahsetmek istiyorum. Dükkana giriş sanki bir evin koridoru gibi olsa da lezzete giden yol olduğunu sofraya gelenleri gördükten sonra anlıyorsun. Mekan için sadece lahmacuncu demek yersiz olur, kiremitte yapılan tepsi kebabı, tava çeşitleri, pide çeşitleri muhteşem ayranı hepsi birbirinden değerli.
Süper 96 Mustafa Üstün tarafından adında anlaşılacağı üzere 96 yılında şu anki yerinde Antakya köprübaşında künefecilerin olduğu bölgede Ulu Camii karşısında kuruldu. İlk başta Süper Lahmacun diye açılmış daha sonraki yıllarda Süper 96 olmuş. Mekanı ikinci kuşak Süleyman ve İsmail kardeşler işletiyor. İşletmenin can damarı Süleyman, lahmacun işine Gaziantep’ten getirdikleri ustalarla birlikte başladıklarını lahmacunlarının yine bir gastronomi şehri olan Gaziantep usulü olduğunu anlattı. Müşteri talebine uygun olarak dana eti kullandıklarını koyun etinin kokusunun ağır olmasından dolayı çok tercih edilmediğini ifade etti.
Süper 96 ile ilgili daha fazla yorum yapabilmek için gidip bu tertemiz mekanın lezzetlerinin tadına bakmak gerekir. Ben az söyledim siz çok anlayın gidin yiyin. Her şey yerinde güzel.
HATAY’DA DÖNER DENİNCE AKLA GELEN İSİM ABDO MISIRLI
ANTAKYA’YA ET DÖNERİ NEREDEN GELDİ VE ABDO MISIRLI NASIL DÖNERCİ OLDU
1963 yılında abim Adnan ile birlikte Saray Caddesi’nde dönerciliğe başladım. Bu kısa bilgiden sonra hikayenin nereden başladığına gelelim. Ben, babam ve abim eskiden Nuri Restoranın karşısındaki Lezzet Lokantasında çalışırdık. bölgenin en eski ve büyük restoranlarından biri olan Lezzet Lokantası Şükrü Keser ve İbrahim Göksen tarafından açılmıştı. Ailece ustalığımız kebap ve et üzerine idi. Günde 25-30 koyun kesilir ve bunlardan çıkan etlerle tabi o dönem elektrikli malzemeler yok el yordamıyla etler çekilir yemeye hazır hale getirilirdi. Zaman geçtikçe et yemekleri yerini ev yemeklerine bırakmaya başlamış müşteriler sürekli aynı yemekler yerine farklı yemek arayışına girmişlerdi. O dönemde arkadaşım Tacettin de Nuri Restoran da bulaşıkçı olarak çalışıyor. Bir sabah Nuri Usta, Tacettin’in işe gelmediğini söyledi. Sonradan öğrendik ki Tacettin İzmir’e kaçmış. 3-4 ay sonra Tacettin tekrar Antakya’y a geldi. İzmir’de döner yapmayı öğrendiğini ustasına anlatan Tacettin ustasını ikna ediyor ve malzemeleri aldırıyor. Bir gün döner tezgahını açan Tacettin ertesi gün işe yine gelmiyor. Nuri usta dert yanarak bu kadar et malzeme aldık bana yardım edin diyerek bize anlattı. Adnan abimde bu işi halledebileceğini ancak orada sürekli çalışamayacağını yanındaki diğer ustaya işi öğrettikten sonra ayrılacağını söyledi. Esas işi kebapçılık olan abim bu işi o kadar iyi öğrendi ki 1963 yılında şimdiki Barutçu Kırtasiye’nin oraya Adnan Restoranı açtı. Burada Adnan abimle beraber yıllarca çalıştık. Abimin vefatından sonra 1984 yılında Abdo Restoranı açtım. 2013 yılına kadar severek yaptığım işimi bırakma kararı aldım. 2013’ün son aylarında dükkanımı ismiyle birlikte devrettim. 6 ay kadar iş yapmadım dostlarım lezzetimizi sevenler her gün arayıp sitem ediyor, evde oturmaya iş yapmamaya alışık olmayan bünyem beni sürekli düşündürüyordu. 2014 yılında soyadımla Mısırlı Döner ile tekrar iş yaşamına döndüm.
”ORUK” DAMAKLARI HAYRETLER İÇİNDE BIRAKAN LEZZET
Hamuru için:
-
300 gram dövülmüş et ya da yağsız dana kıyma (isteğe bağlı)
-
3 su bardağı köftelik ince bulgur
-
5 yemek kaşığı irmik
-
2 yemek kaşığı un
-
1 yemek kaşığı salça
-
1 çay kaşığı kimyon
-
1 çay kaşığı tuz
-
1 su bardağı su
İçi için:
-
350 gram orta yağlı dana kıyma
-
1 yemek kaşığı biber salçası
-
5 yemek kaşığı zeytinyağı
-
2 adet orta boy soğan
-
1 çay kaşığı kimyon
-
2 çay kaşığı karabiber
-
1 çay kaşığı pul biber
-
2 çay kaşığı tuz (azaltıp arttırılabilir)
-
10 dal maydanoz (arzuya göre)
Kızartmak için:
-
1,5 su bardağı sıvı yağ
Oruk Tarifinin Püf Noktası
Hamurunda kullanacağınız etin et makinesinden en az 4 kez geçirmeniz gerekmektedir. Bu şekilde dövülmüş et kıvamını alacaktır. Dış hamurunda et kullanmak istemezseniz 2 adet büyük boy patatesi haşlayarak hamurun içerisine ilave edebilirsiniz. Oruğun harcında kullanacağınız ince bulguru köfte yapımına başlamadan en az 2 saat önce ıslatarak hazır bekletmenizi öneriyoruz.
Oruk Tarifi Nasıl Yapılır?
- Bulgurunuzu yoğurma tepsisin içine alın ve üzerine 1 su bardağı kadar sıcak su ekleyin. Şişmesi için üzerini örterek bir kenara alın.
- Soğanların kabuklarını soyarak minik küpler halinde doğrayın.
- Orta boy bir tavanın içine zeytinyağı, salça ve soğanları alın. Soğanlar hafif pembeleşene kadar kavurun.
- Pembeleşen soğanlarınızın üzerine kıymayı ilave edin ve kavurun.
- Kıymalar piştiğinde son olarak baharat ve tuzunu ilave edip, dinlenmesi için kenara alın. Dinlendikten sonra maydanozları ince ince kıyın ve harcın içine ekleyin.
- Bir kabın için su koyun. Şişmeye bıraktığınız bulgurun üzerine dövülmüş et hariç tüm malzemeleri ilave edin ve arada ellerinizi ıslatarak köftenin hamurunu yoğurun.
- Yavaş yavaş kıvam alan köfte hamurunun içine dövülmüş eti ilave edin ve iyice yoğurun.
- Hamurunuzdan dilediğiniz büyüklükte parçalar koparın. Ortası kısmından başlayarak köftenizin içinizi parmağınızla oymaya başlayın.
- Uzun bir oruk şekli elde ettiğinizde köftelerinizin içlerini soğumaya bıraktığınız iç harç ile doldurun.
- Tüm hamura aynı işlemi tekrar edin. Oruklarınızı bir tepsiye dizin ve dolapta 1 saat dinlendirin.
- Derin bir tencerenin içerisine sıvı yağı alın ve kızdırın.
- Dolapta dinlenmeye bıraktığınız orukları yavaşça kızgın yağın içerisine atın ve kızartın.
- Kızaran orukları kağıt havlu serili bir tabağın içerisine aktarın ve fazla yağdan arınmalarını sağlayın.
- Oruklarınız servise hazır. Keyifle, afiyetle tüketin. 🙂
Oruk Tarifinin Servis Önerisi
Servisten birkaç saat önce 2 diş sarımsak dövün ve 4 yemek kaşığı zeytinyağının içinde bekletin. Köftelerinizin üzerine gezdirin ve servis edin.
kaynak: yemek.com
ZEYTİN DİYARI HATAY’DA ZEYTİNYAĞI

Hatay’ın eşsiz yemeklerine tat katan enerjisiyle yemeklerimizi çepeçevre saran kokusu ve aromasıyla yemeklerimize can katan bir lezzeti anlatmaya çalışacağım. Arkadaşım Çiğdem sayesinde, kurumlarının kendi içlerinde düzenlediği zeytinyağı tadım kursuna misafir olarak katılma şansı yakaladım. Etkinliğin güzel yanı Hatay’da ilk defa yapılıyor olmasıydı.
Tarım Genel Müdürlüğü(TAGEM) tarafından Hatay Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü çalışanlarına verilen bu eğitim kurumun faaliyetlerini hızlandırmasında etkisinin büyük olacağına inanıyorum. 3 gün süren bu eğitim sonunda amatörde olsa zeytinyağı tadım eksperi olduğumu söyleyebilirim. Bunu söylemekten çekinmiyorum çünkü yemek kültürümüzün baştacı olan zeytinyağları hakkında hiçbir bilgim yokmuş.
Etkinlikte bize sunum yapan Mehmet Hocayla ilk verilen arada hem tanışmak hem de Hatay’da zeytincilik üzerine görüşlerini almak istedim. Dr. Mehmet Ulaş İzmir Bornova Zeytincilik Araştırma Entitüsünde araştırmacı olarak çalışan bu organizasyonda muhteşem sunumuyla bizleri aydınlatan bir hocamız. Mehmet Bey; Hatay zeytin ve zeytinyağlarının anavatanlarından bir tanesidir. Zeytin çeşitleri açısından tarih boyunca ticarete konu olmuş bir şehirdir. Hatay’da zeytinyağına olan ilgi alaka hiçbir zaman kaybolmamış aksine kültürün her aşamasında yer etmiş bir üründür. Zeytinyağı, zeytin meyvesinden elde edilen yağ olarak karşımıza çıkıyor. Zeytinyağlarının sınıflarının bilinmesi, kalite parametrelerinin öğrenilmesi çok önemlidir. İnsan sağlığı açısından doğru ürünlerin öğrenilmesi bu eğitimin temel konularıdır. Kaliteli zeytinyağının belirlenmesinde duyusal analizler önemlidir. Duyusal analizler zeytinyağının koklanması ağızda tadılması ve puanlanıp sınıfının belirlendiği bir yöntemdir. Türkiye’de satışa sunulan çoğu zeytinyağı duyusal analizlere girmeden satışa sunulmakta ve tüketiciyi yanlış yönlendirmektedir. Hatay genetik açısından olduğu kadar üretmiş olduğu zeytinler için önemli bir bölgedir.
Zeytin tarımı, Türkiye’de yaklaşık olarak 938 bin hektar alan 29 il’de ekonomik olarak yapılmaktadır. Zeytin tarımının %75’i dağlık ve eğimli arazilerde yapılırken geriye kalan üretim alanlarının % 45’I sulanan arazilerde yapılmaktadır. Hatay’da 13 milyona yakın meyve veren zeytin ağacı bulunmaktadır. Zeytin çeşitleri de bölgeden bölgeye değişiklik göstermektedir. Doğu Akdeniz havzasında sarı ulak, büyük topak ulak, halhalı, saurani, silifke yağlık ve ayvalık cinsi zeytinler yetişmektedir. Sizlere zeytin ekim alanlarında kaçar metre aralıklarla ekilmeli, nasıl sulanmalı, nasıl budanmalı diye kısa bilgiler verebilirdim ama o da başka bir yazıya kalsın.
Kaliteyi bozan etkenleri sıralayacak olursak elverişsiz hasat, saklama koşulları ve zeytin işleme modelleri dikkat edilmesi gereken başlıca konulardır. Zeytinin yığınlar halinde bekletilmesi sonucu zeytin suyunu salar, yüksek nemli ortamda bulunan zeytinde küf ve mayalanma başlar. İşlemden geçen zeytinde şarabımsı , küflü bir aromaya sahip bir zeytinyağı oluşur bu da kalitesiz bir yağdır. Aynı durum dalından toplandıktan sonra hasır çuvallarda günlerce bekletilen zeytinler için de geçerlidir. Kalite için depolanmadan sepetlere konularak hızlı bir şekilde işleme alınmalıdır.
Gastronomi şehriysek ve bunu daha yukarılara taşımak istiyorsak bilinçli çiftçi bilinçli tüketici olmalıyız. Biz bilinçlenirsek en kaliteli üründe marka da biz de olur. HATAY cennetten bir köşe.

