ANTAKYA KAHVESİ
UNESCO, TÜRK VE ANTAKYA KAHVESİ
Türk Kahvesi ve Geleneği 2013 yılının 5 Aralık gününde Unesco’nun Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili listesine girmiştir. Yüzyıllardır yaşamımızın önemli bir yerini tutan kahve hem güzel hem de kötü günlerimize tanıklık etmiştir. Arkadaşlığın, dostluğun, acıların, paylaşmanın, mutluluğun, eğlencenin, türkülerin, gelenek ve göreneklerin tam da hayatımızın merkezinde yer alır kahve kültürü.
Kendine özgü pişirme tekniği ve sunumuyla eşsiz bir tada sahip olan Türk Kahvesinin Dünya’daki diğer kahvelerden ayrılan temel özelliği telvesiyle birlikte sunulmasıdır. Arabica cinsinde olan olan Türk Kahvesi’nin belirgin özellikleri kavrulması, öğütülmesi ve cezveyle pişirilip servis edilmesidir.
Türk Kahvesi Dünya’da tek bir bütün olarak görülse de kendi içinde bölgeden bölgeye şehirden şehire farklılıklar gösterebilir. Türk Kahvesi kavrulma biçiminden aroma farklılıklarına kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Dibek Kahvesi, Menengiç Kahvesi, Damla Sakızlı, Mırra, Antakya Kahvesi gibi farklı tatlara ve zevklere hitap eden zengin bir kahve kültürümüz vardır.
ÇOK KAYNAMIŞ VE KÖPÜKSÜZ
Türk Kahvesi’nin Unesco Listesine girmesi kadar şehrimiz Hatay’da bu listede Gastronomi Şehri olarak yerini almıştır. 600 çeşit yemeğe sahip Dünya’ya yemek kültürüyle nam salmış bir şehrin kahve kültürümüze de katkısında bahsetmesek olmaz. Dillere destan lezzetini bilmeyen bir Hataylı yoktur. Hataylı ‘’Antakyalı’’ mutfak kültüründe pek yeniliğe açık değildir. Kendi yemek kültürünü her zaman el üstünde tutar bu özelliği kahve kültürü içinde aynı değerdedir. Antakya Kahvesi Hataylı’nın evinin vazgeçilmezidir. Uzun yolculuklara da çıksa başka şehirlerde yaşamak zorunda olunsa bile o kahve her zaman memleketten gider. Başka bir Türk Kahvesi içtiğinde ilk yorumu duru ve ekşi olmuş olur. Kendi kahvesinin yoğunluğuna, aromasına o kadar alışıktır ki başka bir kahve içmeyi aklından bile geçirmez. Kahve konusunda bu kadar tutucu olan Hataylı’ya bir şey beğendirmek çok zordur. Antakya Kahvesi iki kere kavrulmuş olmasından dolayı Espresso’dan daha yoğun bir kıvama sahip olduğu söylenir. Koku olarak güçlü ve keskin olan Antakya Kahvesi’nin cezvede yapılanı makbuldür. Antakya Kahvesi yapılırken cezveye her fincan için bir tatlı kaşığı tepeleme kahve konur. Ağır ağır pişen Antakya Kahvesi’nin en önemli özelliklerinden biri de çok ‘’kaynamış ve köpüksüz’’ olmasıdır.
ANTAKYA SÜVARİ KAHVE
Kahve sunumunda yüzlerce çeşit ve modelde fincan takımı görebilirsiniz. Hatay için en güzel sunum Süvari dediğimiz çay bardağında ikram edilenidir. Neden çay bardağı denilince şehrimizde bu kahveyi içebileceğimiz güzel yerlerden Affan Kahvesi’nin sahibi Züheyir Sahilli 70’li yıllarda kahve satışının yasak olmasından dolayı kahveyi önlüğünde sakladığını fincan yerine müşterilerin evden getirdiği çay bardaklarına kahve koyduğunu anlatıyor. Fincan yerine çay bardağı alışkanlık haline gelmiş ve şehrimizde kahvenin sunumunda baş rolü almıştır. www.gastroyoresel.com ‘dan sipariş edeceğiniz Antakya Kahvesi’nin siz de tiryakisi olacaksınız.
BIÇAKÇI NAİM- BİR HATAY MARKASI
Hatay’ın gastronomisinin gelişimine farklı bir destek sağlayan bir markamızdan bahsetmek istiyorum. Markamız diyorum çünkü bir şehir o markayı ve ismi o kadar sahiplenmiş ki mutfakların vazgeçilmezi olmuş. Mutfakların vazgeçilmezi bıçaklara adını yazdıran Naim Usta’nın üçüncü kuşak torunu Naim Mazmanoğlu ‘Bıçakçı Naim’ i anlattı.
1948 yılında Naim Mazmanoğlu tarafından kurulmuş. Türkiye’de paslanmaz çeliği yurtdışından getirerek bu işe başlayan Dedem Naim Usta Fransız ustalardan öğrenmiş bu zanaatı. Lübnan’da Ermeni ustalardan getirdikleri paslanmaz çelikleri işleyerek bu markanın doğuşuna imzasını atmış. Uzun çarşıdaki şimdiki yerinde 1948 yılında başlamış ilk işe ve uzun yıllar bıçak ustası olarak çalışmış.1988 yılında dedemin vefatından sonra çocukları babam ve amacam (Necmi ve Necati) ustalar işi devralmış. Kesemediğimiz tek şeyin kalitemiz olduğunu ifade eden markanın 3. kuşak temsilcisi Naim Mazmanoğlu geleneksel pazarlama yöntemleri dışında paketlemeden sosyal medya çalışmalarına her detay üzerine çalışıyor.
Affan bölgesi yerel zanaatkarların o dönemde yetiştiği mahallerden biriydi. Mazman ailesi de çalışkanlığıyla Osmanlıdan günümüze devam eden geneleksel Antakya bıçakçılığının 3 .nesil (torunlarıyla) bıçakçıları olarak üretimlerine sürdürmektedir. Hatay ve ülke genelinde bu pazarın ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
ANTAKYA SİMİDİ BİR MARKA OLABİLİR
Şehirlerin hafızalarında nesilden nesile devam eden yemekleri kadar sokak lezzetleri de önemli bir yer tutar. Sokak lezzetleri de şehirlerin konumlarına, denize uzaklıklarına, verimli topraklarına yeme içme alışkanlıklarına göre şekil alırlar.
Antakya’daki sokak lezzetlerinden bir tanesi de Antakya Simidi’dir. Sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi tuz ve kimyonla birlikte yenilen kocaman bir tekerleğe benzeyen su, un ve maya ile yapılan, ayran ile tüketildiğinde tadına doyulmayan lezzetimizdir. Kimyon ile tüketilmesi de başka şehirlerdeki simitlerden en ayırt edici özelliğidir. Antakya birçok medeniyete ev sahipliği yapmasının yanında geçiş yolu da olması ( İpek ve Baharat yolu) baharatların yemeklerimizin vazgeçilmezi olduğunun ispatıdır. Hatay gastronomisinin başlıca yemeklerinden kimyonlu (kemmunlu) biberli aş, aşur, mumbar, Kırıkhan Ciğeri, mahulta çorbası, düğürcük köftesi gibi yemeklerimizde kimyon bolca kullanılır.
Antakya’da belirli fırınlarda öğleye kadar çıkan bu lezzet harikası hak ettiği değeri ve marka olmayı becerebilmiş değil. Türkiye’nin dört bir yanından şehirler kendi simitleri için (Kastamonu, Rize, Ankara, İzmit) markalaşma ve coğrafi tescil yoluna giderken Antakya Simidi bu konuda çok gerilerde kalmış durumdadır.
Kısaca Coğrafi Tescilin öneminden bahsedecek olursak şehrin tanıtımından, ürünün pazar payının artışına, üründe kullanılan ürünlerin denetlenip en kalitelisine ve belirli bir standarda getirilmesine, yerel üreticinin satışa yönelik üretim yapması konusunda cesaretlendirilmesine kadar birçok faydası bulunmaktadır. Ünü Dünya’yı aşan bir simit markası ve çeşidinin bu verimli topraklardan çıkması dileğiyle.
COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNLERİN İZİNDE: HATAY MUTFAĞI
COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNLERİN İZİNDE: HATAY MUTFAĞI
Akdeniz’in doğusunda Suriye ile sınırı olan Hatay mutfağı köklü bir medeniyetin mutfağıdır. Tarih boyunca yapılan göçler, ticaret, tarım ve hayvancılık gibi iktisadi faaliyet alanları mutfağın içerik bakımından zenginleşmesine neden olmuştur. Bunlardan daha da öte coğrafi durumu ve konumunun mutfağın şekillenmesinde ki etkisi esastır. Teknoloji deki gelişim, kitle iletişim araçlarının gündelik hayata hızla girmesi, gastronomi ve kültür turizmin yaygınlaşması, seyahatin yönünün otantik kültür ve tatlara doğru evrilmesi Hatay mutfağının popülerliğini daha da arttırmıştır. Ünlü seyyah Evliya Çelebi Antakya’ya 1058 (1648) yılında Şam’a giderken uğramış olup beyaz devedişi buğdayı, çakıl ekmeği, limon, turunç ve kamış gibi meyvelerinin çok meşhurdur olduğunu yazmıştır. Bu ün bugün farklı ürünler ile varlığını sürdürmektedir. Üstelik mutfak alanında kullanılan yerel ve geleneksel ürün çeşidi son derece artmıştır. Durum böyle olunca bir tür ürün kimliklendirmesi diyebileceğimiz Coğrafi İşaret çalışmaları Hatay’da da yoğun olarak yürütülmeye başlanmıştır. Coğrafi İşaret menşei ve mahreç olmak üzere iki farklı tescilden oluşur. Öncelikle Türk Patent Enstitüsü’nde, sonra ise Avrupa Birliği’nde tescili yapılan ürünler Coğrafi İşaret belgesi alır. Burada altı çizilmesi gereken önemli iki nokta vardır. Birincisi Coğrafi İşaret patent veya marka değildir. İkinci olarak Coğrafi İşaret belgesini alan kurum, bu ürünün mülkiyet hakkını elde etmiş olmaz. Buradaki mülkiyet hakkı kamusal bir mülkiyet hakkı olarak varlığını sürdürür. Coğrafi İşaret bir ürün tescilinden daha öte aslında yerel ve küçük işletmelerinin korunup güçlenmesi için önemli bir işlevi üstlenir. Biyokültürel çeşitliliğin korunmasına, kırsal kalkınmaya, geleneksel üretim ağının yürütücü olan kadınların sosyo-ekonomik seviyesinin arttırılmasına da katkıda bulunur. Dahası beslenme ve kültürel mirasın devamlılığına olan etkisi de son derece önemlidir. Hatay’ın ilk Coğrafi İşaretli ürünü Antakya Künefesidir. Antakya Künefesi, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 2008 yılında, Hatay Defne Sabunu, 2017 yılında Samandağ Kaymakamlığı, Hatay İpeği 2017 yılında Hatay Büyükşehir Belediyesi, Antakya Sürkü(Antakya Çökeleği ve Antakya Küflü Sürkü(Çökeleği) 2018 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Dörtyol Mandarini, 2019 yılında Dörtyol Turunçgil Üreticileri Birliği, Antakya Kağıt Kebabı ve Antakya Tuzlu Yoğurdu ise 2020 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından tescil ettirilmiştir. Antakya Künefesinin Avrupa Birliği’nde tescilletilmesi için 2019 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından başvuruda bulunulmuştur. İl genelinde Coğrafi İşaretler ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bu süreç kurumların tek başına yürüteceği bir süreç değil, paydaşların katılımıyla başarıya ulaştırılan bir süreçtir. Kamu ve özel kuruluşlar, akademisyenler, Coğrafi İşaret Danışmanları ve en önemlisi de tescil çalışmalarına destek veren Hatay halkı ile işbirliğinde yapılan tüm çalışmalar başarı ile sonuçlanmıştır. Bu ürünlerden mutfak kültürüne ait olanlar hakkında kısa bilgi vermekte fayda var.
Hatay’ın ilk tescilli ürünü olan Antakya Künefesi tarihi 18. yüzyıla kadar uzanan bir tatlıdır. Peynir ve tel kadayıfın akit/şıra ile birleşmesinden oluşur. Olmazsa olmazı Künefelik Antakya Peyniridir. Sosyal yaşamın tüm anlarına eşlik eder ve künefe pişirmek, ikram etmek ve yemek bir tür ritüeldir. Avrupa Birliği’nde tescil çalışmaları halen sürmektedir ve Hatay’ın Avrupa Birliği’ne başvurusu yapılmış tek ürünüdür.
Antakya Sürkü(Antakya Çökeleği) Oldukça özgün bir ürün olan Antakya Sürkü, “sürk alatı” denilen bir tür baharat karışımı ve çökeleğin yoğrulmasından oluşur. Yıllardır sürdürülen bu gelenek, kahvaltıların temel lezzetlerinden birisidir. Topaç şeklinde yapılır veya yine topaç şeklinde ama misketten biraz büyükçe yapılarak zeytinyağı dolu cam kavanozlarda saklanır.
Antakya Küflü Sürkü(Çökeleği) Antakya Sürkünün dönüştürülme aşamasından sonra elde edilen ikinci üründür. İkisi de sürk olmasına rağmen halk arasında “pişmiş” olarak adlandırılan küflü sürkün üretimi deneyim gerektirir. Küflendirme ve tüketim şeklini iyi bilmek gerekir. Oldukça keskin bir kokusu olmasına rağmen zeytinyağı ile birlikte tüketildiğinde bu konu izole olmaktadır.
Dörtyol Mandarini, Hatay’ın şu ana kadar tescilli olan tek tarım ürünüdür. Bölgenin iklimsel özellikleri, toprak ve su yapısı ürünün özelliğinin kazanmasında temel özelliktir. Hasat zamanı turuncu rengine döner, aroması yüksek bir üründür.
Antakya Kağıt Kebabı Hatay mutfağının geleneksel et yemeklerinden birisidir. Şekli, kalınlığı, içine eklenen sebzeler, üzerine süsleme amacıyla konulan biber, domatesten tutunda, pişirme tekniğine kadar uzun yılların birikimi taşır. Yağlı kağıt üzerinde pişirildiği için ismi buradan gelse de, özelliği tamamen gelenekselliğinden kaynaklanmaktadır. Bazen tırnaklı pide bazen de tandır ekmeği eşliğinde tüketilen Antakya Kağıt Kebabının en önemli iki mekanı kasap ve fırınlardır. Kasapta hazırlanan yemek, fırında pişirilerek evlere kadar servis edilir.
Antakya Tuzlu Yoğurdu, ateş, yoğurt, tuz ve geleneğin nihai halidir. Bakır leğene dökülen yoğurt ahşap kaşıkla sürekli pişirilir ve yerel bilgiye göre göz göz patlamaya başlayınca tuzu eklenir. Cam kavanozlara doldurulan tuzlu yoğurtun üzerine zeytinyağı dökülür. Antakya Tuzlu Yoğurdu olmadan Hatay mutfağında pişirilemeyecek birçok yemek vardır. En yalın haliyle kahvaltıda üzerine zeytinyağı ve kırmızı pulbiber serperek başlanan tüketim, borani, şişberek, yoğurt aşı, kumbursiye, tuzlu yoğurtlu zılk sapı gibi lezzetlere dönüşür.
Hatay’da coğrafi işaret çalışmaları hızla devam etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konulardan birisi tescil aldıktan sonra sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır. Diğeri ise aynı üründe uygulanan ancak yerleşik olan farklı üretim metotlarını yok etmeden tescil çalışmalarının sürdürülmesidir.
Dr. Öğr. Üyesi Kadriye ŞAHİN
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi
Antropoloji Bölümü
SLOW FOOD ANTAKYA BİBER HASADINA KATILDI.
Geleneksel Tohumdan Her Yıl Aynı Kalitede Biber Yetiştirebiliriz”
Slow Food Antakya Topluluğu öncülüğünde, Altınözü/ Tokaçlı mahallesinde biber hasadı yapıldı.
Slow Food üyelerinden Şiraz Demir’e ait tarlada yapılan hasat sonrasında, bazı işlemlerden geçirilen biberle yapılan çeşitli yiyecekler konuklara sunuldu.
Slow Food Antakya Topluluğu Lideri Kenan Yurttagül; biber tohumunun tarlaya ekiminden sofraya gelene kadar binbir emek verildiğini söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:
Bu yörenin biberi; lezzetli, etli oldukça büyük ve acıdır. Başlangıçta koyu yeşil olan biberler olgunlaştıkça kırmızılaşır. Hem sofrada hem de salça ve pul biber yapımında, ayrıca bizim “kleyde” olarak adlandırdığımız şekilde kurutularak kullanılır. Çiftçilerimizin önemli gelir kaynaklarından olan kırmızı biberin hasadı ortalama 2 ay sürüyor. Çiftçilerin yanı sıra, biber tarlalarında çalışan mevsimlik işçiler aile bütçelerine katkı sağlıyor. Çeşitli işlemlerden geçirilen biberler; iç piyasaya, ayrıca Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ihraç ediliyor.
Bu tarlalarda alın teri ve buyük bir emek var. Bu emeğin karşılığında toprak; tevazuyla ve tüm cömertliğiyle bize büyük bir bereket sunuyor.
Burada yetişen biberler işlenmemiş, ilaçsız, geleneksel tür olduğundan, kalitesini korumak amacıyla tohumu alınarak nesli devam ettirilmelidir. Alınan tohumdan her yıl aynı kalitede biber geliştirebiliriz. Bu tohumları yetiştirebilecek kişilerle paylaşmalı, onlara tohumun geleneksel olduğunu, mevsim sonunda yine neslin devamı için tohum saklaması gerektiğini anlatmalıyız. Geleneksel tohumlarımızı ancak bu şekilde kaybetmeden koruyabiliriz.,
Slow Food Antakya Topluluğu’ndan Bağbozumu Şenlikleri
Firma Müdürü Edip Sautoğlu da Antioche’unöyküsünün;. 2006 ve 2007 yıllarında ilk asmaların dikilmesiyle başlamış olduğunu söyleyerek;
“Bağlarımızın deniz seviyesinden yüksekliği 100 metre civarındandır. Yılın belli aralıklarında, hakim rüzgarlar bağı serin tutmakta ve bağ hastalıklarının gelişmesini engellemektedir. Toplam bağ alanı 200 dönüm civarındadır. Ayrıca her yıl bir miktar yeni bağ alanı kazandırılmaktadır. Bağbozumu; Temmuz sonu, Ağustos başında yapılır. Sabah serin saatlerde erkenden başlayan bağbozumu, öğle sıcaklarından önce bitirilir. Üzüm çeşitlerimiz; Sangiovese, Syrah, Cabernet Sauvignon, Sauvignon Blanc, Merlot ve Barburi’dir.
HIDIRBEY MUSA AĞACI VE PALA YÜCEL
HIDIRBEY MUSA AĞACI VE PALA YÜCEL
Hatay’da bir haftada neler yapılır derseniz yapılacaklar listesinin başında Hıdırbey ve Musa Ağacı gelir. Samandağ sınırları içerisinde olan ve yakın zamanda restore edilerek turizme kazandırılan bölge Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın seyahatleri sırasında dinlenmek için durdukları doğa harikası bir yerdir. Rivayete göre Hz. Musa asasını toprağa saplar ve eğilip su içer. Tekrar dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında ab-ı hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır.
Türkiye’nin her yerinden misafirleri ağırlayan bu bölge için bu değerler önemli olsa da gezileri boyunca yedikleri ve içtikleri de damak hafızalarına silinmeyecek hatıralar bırakmaktadır. Musa ağacına ziyaret gittim orada öyle katıklı ve biberli ekmekler yedim ki demeyen neredeyse yoktur.
Hıdırbey köyünün en eskilerinden Yücel Yıldırım namı değer Pala Yücel ve ailesi gastronomi şehri Hatay’a yakışır lezzetlerini güzel bahçelerinde misafirlerine sunuyor. Hepsinden önemlisi misafiri evinde hissettirecek kadar nazik davranışları bölgeye gelen turistlerde de güzel bir etki bırakıyor. Köy kahvaltısı yapmak isteyenler, gözleme çeşitlerinin tadına bakmak isteyenler, tandırda yapılan biberli ekmeklere bayılırım diyenler için Hıdırbey köyünde Pala’nın Yeri tam size göre. Afiyet olsun.
SLOW FOOD ANTAKYA KURULDU
Slow Food ANTAKYA Kuruldu.
Dünyanın en büyük gıda hareketi Slow Food’un yeni üyesi “Slow Food Antakya Topluluğu ” oldu.
Her ay bir etkinlik yapmak, Ark of Taste ürünü önermek ve geliştirmek, Yeryüzü pazarı / SF köyü oluşturmak üzere 3 konuyu belirleyerek çalışmayı taahhüt ettiklerini söyleyen Örgüt Lideri Kenan Yurttagül;
“Fast-food tüketimine tepki olarak İtalya’da 1986 yılında kurulmuş olan örgütün temel amacı; her ülkenin kendi yerel mutfağını ve yerel ürünlerini kullanmasını yaygınlaştırmaktır.
Daha iyi bir geleceği emniyete alan SF, salyangoz simgesiyle, “yavaş” kımıltıya devinim getirecek nitelikli desteğe ihtiyaç duyan uluslararası bir düşünce hareketidir. 1600 birliği, 100 bin üyesi, 1 milyon destekçisi ile 170 ülkede faaliyet gösteren örgütün merkezi İtalya’dadır. Temel amacı yerel mutfak kültürlerini tekrar canlandırmak olan SF Örgütü’nün amaçları;
Fast-food tüketiminin zararları hakkında farkındalık yaratmak, Organik tarımı teşvik etmek, Aile çiftliklerini ve küçük üreticileri desteklemek, İnsanların damak tadını geliştirmek üzere eğitimler vermek, Tohum bankaları oluşturarak her ülkedeki yerel türleri korumak, Bitkilerin genetiğiyle oynanmasına karşı hükümetleri ikna etmek,
Kar amacı gütmeyen bir hareket olan SF Hareketi; gıdanın “İYİ, TEMİZ ve ADİL” olmasıyla ilgili 3 boyuta dayalı olan bir kalite kavramı önerir.
ADİL: Gıdanın adil olması ise; sosyal adalet ve adil ücretlere vurgu yaparak sosyal olarak sürdürülebilir yollarla üretildiğini gösterir. İyi ürünlerin dışlanmaması ve sürdürülebilirliği, çalışanların emeklerinin sömürülmemesi, hem üreticiler hem de tüketiciler için adil fiyat uygulamalarının sağlanmasını kapsar.
Yiyeceklerimiz nereden geliyor; ürünler hangi tohumlarla yetişiyor?Yiyeceklerimizin tadını oluşturan etmenler nedir? Yiyecek seçimlerimiz kültürümüzü nasıl etkiliyor? Sanayileşen bu yüzyılda; icat ettiğimiz makineler yaşam modelimiz oldu.
MANİFESTO 2
Hızlı hayata karşı direnmek için, duyusal hazları ve uzun soluklu keyifleri korumak zorundayız.
MANİFESTO 3
Bölgesel yemeklerimizin lezzetlerini, kokularını yeniden keşfedelim ve endüstriyel gıdayı kendimizden uzak tutalım.
MANİFESTO 4
“Gerçek kültür; lezzeti yok saymak yerine onu geliştirmektir” Bunun da yolu, uluslararası deneyim, bilgi ve proje değiş tokuşudur.
Common Cuisine of Cultures( Kültürlerin Ortak Mutfağı) mottosuyla kurduğumuz SF Antakya Yürütme Kurulumuz ise şu isimlerden oluşuyor:
Kenan Yurttagül, Zekiye Yiğitbaşı,Yasemin Mıstıkoğlu, Şebnem Behzatoğlu, Suzanne TenekecioğluBetsi Büyükgazel, Mehmet Tokdemir, Melisa Turunç, Şiraz Demir, Sofi Kırbeci, Lemye Şahin, Serra Nalçabasmaz, Esra Dinçer, Hatay Esmergil, Ayşegül Behzatoğlu
HATAY ÇİLEK ÜRETİMİNDE İDDİALI
Hatay, lezzetli yemeklerini ve tatlılarını bölgesinin havasına, suyuna ve toprağına borçludur. Amik Ovası Türkiye’nin en bereketli topraklarından birine sahiptir. Bu verimli topraklara ne ekerseniz en kalitelisini yersiniz. Gastronomi alanındaki zenginliğin kaynağı da buradan geliyor.
Bölgenin verimli toprakları ve iklimi bir yılda 4 mahsulün yetişmesine olanak sağlıyor. Bölgede seracılık faaliyetleri ve meyvecilik son yıllarda daha çok artmaya başladı. Meyvecilik de en dikkat çeken ürünlerden biri de çilek oldu. Çilek, lezzetli vitamin ve mineralce zengin, taze tüketimi yanında, işlenerek ya da dondurularak kullanılan ve geniş kitleler tarafından sevilerek tüketilen bir üründür. Reçel, marmelat, meyve suyu, jöle, pasta, dondurma, meyveli yoğurt gibi ürünlerin yapımında gıda endüstrisinin aradığı meyve türlerindendir.
Expo2021 Hatay organizasyonuyla ürettiğimiz ne varsa Dünya pazarına çıkacak. Kooperatifleşen çiftçi, ürününe marka değeri katan hatta bunu işleyip katma değeri olan ürünler ortaya çıkaranlar bu işlerden kazananlar olacak.
Çilek tarımı üzerine araştırma yaparken emeklilikten sonra kendisini toprağa adamış bir eğitimci Mustafa Bey ile tanışma fırsatım oldu. Mustafa Eryetli, gastronomi şehrimiz Hatay’da eksikliğini hissettiğimiz bir alanda işimiz en iyisini yaparak çilek yetiştirmeye başladık. Yetiştirdiğimiz çilekler Rubigem marka olup, raf ömrü uzun ve oldukça lezzetli bir meyvedir. Ürünün ekim tarihi Ağustos ayında başlar, Nisan ve Temmuz aylarında ise toplanmaya başlar. Verim açısından değerlendirmek gerekirse 1 dekara 3.5 ton kadar ürün alınabilmektedir. İlk hasatta topladığımız çilekler sofralık daha sonrakiler ise meyve suyu ve reçel yapımında kullanılıyor. Üretimi, toprağı ve gastronomideki değeri bilen Eryetli, sofralarımızdan çileğimizi ve reçelimizi eksik etmeyelim dedi.
PATATES VE AMİK OVASI
Tahıllardan sonra beslenmemizin önemli bir yerini oluşturan patates, ekonomik oluşu, birim alandan alınan verimin fazla olması, besleyici özelliği, bölgesel mevsimsel değişikliklere uyum sağlayabilmesi açısından önemli bir besin kaynağıdır. Patates c vitamini, demir, protein ve B1 vitamini bakımından zengindir. Patatesin kökeni Güney Amerika’ dır. Yayılımı önce Avrupa’ya 150 yıl kadar önce de Türkiye’ye olmuştur. Hatay patates ekimi için uygun bir iklime sahiptir. Patates, ılıman ve serin iklim bölgelerinin bitkisidir. Gelişim dönemlerinde çok yüksek sıcaklıklar ve soğuk havalar zarar verir.
Amik Ovası’nda yıllardır patates ekimi yapan Hamza Cünedioğlu ile kısa bir sohbet yaptık. Patates ekimine 12’nci ayda başladıklarını 5 veya 6’ncı ayda toplamaya başladıklarını ifade eden ovanın çiftçisi Cünedioğlu, bu yıl orkestra cinsi patates ektiklerini bunun yanında madeleıne cinsi, melody cinsi, universal cinsi, jelly cinsi, belmando cinsi patates de ekiyoruz. Orkestra cinsinin yağışlı havayı çok sevmediğini, soğuk havalara ve hastalıklara karşı dayanıksız olduğunu ifade etti. Gastronomi Şehri Hatay’ımızın yemeklerine yakışan, damak tadımıza uygun sebzeler yetiştirmekteyiz. Yetiştirdiğimiz tüm bitkiler yöremizdeki yemeklerin ana maddelerini oluşturuyor. Bu lezzetleri tatmaya herkesi Hatay’a bekliyoruz dedi.
Gastronomi Şehri Hatay’ın patates ile olan aşkı yemeklerine de yansımış. Patates ile yapılan en güzel yemeklerimizden Dilek Tecirli’nin Babaannemin Saklı Mutfağı kitabından Patatesli Köfte
PATATESLİ KÖFTE
2 su bardağı köftelik bulgur
3 orta boy patates
7-8 adet kurutulmuş baş biber yoksa 3 yemek kaşığı biber salçası
1 orta boy soğan
1 tatlı kaşığı kimyon
Yarım su bardağı su
Tuz
YAPILIŞI;
Patatesleri haşlayalım kabuklarını soyalım. Havanda dövelim iyice macun kıvamına gelene kadar havan yoksa rondodan geçirelim. Bulguru yoğurma tepsisine koyalım üzerine yarım su bardağı suyu döküp karıştıralım 15 dakika bekletelim. Baş biberleri çekelim köfte makinasında ,baş biberiniz yoksa biber salçası kullanalım. Bulgurun üzerine koyalım üzerine kimyonunu, tuzunu, soğanını dörde bölüp ilave edelim, köfte makinasında iki kez çekelim. Makinanız yoksa soğanı rendeleyelim ve yoğurmaya başlayalım. Bir müddet yoğurduktan sonra avucumuzun içerisinde sıkalım dağılmıyorsa patatesini ekleyelim ve yoğurmaya devam edelim. Bir kaseye su koyalım yanımıza arada elimizi ıslatıp yoğurma işlemine devam edelim. Köftelerimiz kıvam alınca lokmalık sıkımlar yapalım servis tabağına alalım doğranmış maydanoz serpip servis yapalım. Not; patatesli köfte, etin olmadığı zamanlarda kurtarıcı yemeğimizdir. Kabak veya ıspanak boraniyenin yanında, arap kebabının yanında veya taze fasulyenin yanında yenir.
TARİHİN VE LEZZETİN BULUŞMA NOKTASI SVEYKA RESTORAN
Sveyka Restoran, tarihi değeri büyük Kurtuluş Caddesi’nin en güzel yerinde bir yanında havra, karşısında cami ve kilise kocaman bir avlusu ve mimarisiyle ihtişamını sürdürüyor. Mekan koronavirüs tedbirleri kapsamında bir süre kapalı kalsa da hayat normale dönmeye başlayınca alınması gereken önlemleri harfiyen uygulayarak tekrar müşterilerine kapılarını açtı.
Sveyka küçük çarşı anlamına geliyormuş. Restorana girer girmez sizi sıcak bir avlu karşılıyor. Duvarlarda asılı Türk sinemasının duayenlerinin resimleri nostaljik bir Yeşilçam filmini aratmıyor. Avlu içinden üst katlara çıkan iki ayrı merdiven iki ayrı güzellikte yapı sizi karşılıyor. Birinin karoları ve panjurları diğerinin taş duvarları ve pencereleri , iki merdivenin de ortak özelliği ortak bir avluda buluşuyor olması.
Mekanın lezzetli yemeklerinden bahsetmeden önce işletmecisi Erkan Çakırkaya ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Yeni yerler keşfetmeyi ve gezmeyi seven işletmeci Çakırkaya, bu mekandan önce Antakya’nın güzel mekanlarından birinin de yıllarca işletmeciliğini yapmış. Farklı şehir ve ülkelerdeki deneyimleri açtığı mekanlara da ruh katmış. Antakya’da eğlencenin ve yemeğin bir arada olduğu ailece ve arkadaşlarla huzurla gidilebilecek mekanların az olduğunu fark eden Çakırkaya, kaliteli hizmetleriyle şehre renk katmaya devam ediyor. Koronavirüs tedbirleri gereği mekanın bir süre kapalı olduğunu belirten mekanın işletmecisi Erkan Çakırkaya, vakaların azalmasıyla birlikte mekanlarının açıldığını müşterilerimizin sağlığını önemsediklerini hijyen kurallarına uyduklarını dezenfektan cihazlarını kapıların girişlerine koyduklarını, müşterilerinin ateşlerini ölçtüklerini, çalışanların sürekli maske taktığını ifade etti.
Yemek konusunda da farkındalık yaratan mekanın Antakya’daki diğer mekanlardan ayrı öne çıkan yemekleri bulunuyor. Şehre gelen ünlülerin uğrak yeri olan mekanda Dünya ve Ortadoğu mutfağından vişneli kebap, sucuk roll, naneli köfte, yaprak steak, sveyka kebap, çakır kebabı müşterileri tarafından en çok tercih edilenler arasında yer alıyor.
Mekanın içinde öyle farklı bir yer var ki şarapseverlerin gönlünde taht kuracağı kesin. Sveyka Şarap odası 600’e yakın şarap çeşidiyle mekanın içinde ama bağımsız kendine has mimarisi ve dekorasyonuyla dost meclislerinden romantik buluşmalara ev sahipliği yapacak güzel bir yer olmuş.
Tarihi koklamak lezzetlerin tadına varmak isteyenlere Kurtuluş Caddesi No:58 Antakya/HATAY
Tel: +90 (326) 213 39 47
BELLUR SARAY- CADDENİN GÖZBEBEĞİ
Şehirleşmenin ana konularından biri ana caddelerdir. Trafik akışının yoğunluğu ana caddelerin popülasyonunu arttırır bu durum da caddeye olan ilgiyi beraberinde getirir. Cadde kültüründe mağazalar ve kafeler bölgenin değerinin belirleyicisidir.
Antakya deyince eskiden aklımıza ilk olarak Atatürk Caddesi gelirdi. Atatürk Caddesinde turlamak mağazalara vitrinlere bakmak günün stresini atmak için vazgeçilmez bir bölgeydi. AVM’nin açılması caddenin değerini kaybetmesine neden olsa da caddeye soluk getiren BELLUR SARAY bölgenin şahlanışı için bir fırsattı. İlk başlarda gereken ilgiyi göremeyen mekan, usta ellerin himayesine geçince şehrin göz bebeği mekanı olmayı kısa sürede başardı.
Koronavirüs nedeniyle bir kaç aydır kapalı olan mekan 1 Haziran itibariyle yayınlanan genelgeyle açıldı. Mekanın işletmecisi Levent Tınaş, ‘’müşterilerimizin sağlığı her şeyden önce gelir. Mekanımızı açmadan önce hijyen ve temizlik çalışmalarımızı tamamladık. Mekanın girişine ve masalara dezenfektanlarımızı yerleştirdik. Müşterilerimiz verdikleri siparişin hazırlanışını görebilsin diye açık mutfak projemizi hayata geçirdik. Çalışanlarımızın maske kullanımını önemsiyoruz ve kontrol ediyoruz. Temizliğin ve hijyenin öneminin farkındayız. Bizi özleyenleri bekliyoruz’’ dedi.
GASTRONOMİYİ ANLAMA SANATI
Bir İnşaat Mühendisinin Gözünden Gastronomiyi Anlama Sanatı
İlk olarak gastronomin ne anlama geldiğini herkesin kendi içinde sorgulamasını istiyorum. Hep birlikte klişe kelime tanımlarında kurtularak beyin fırtınası yapalım. Sizce Gastronomi, insanların açlık hislerini bastırmak için bir ihtiyaçtan fazlası olabilir mi ? Bir bilim dalı mıdır? Ya da bir kültür mozaiği olabilir mi ? Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki gastronomi şehri olabilmek için birden fazla yapı unsurunu göz önünde tutmalıyız. Tıpkı bir binanın yapı unsurlarını bütünsel olarak ele aldığımız gibi. Şunu iyi bilmeliyiz ki gastronomi bir şehrin dünya mirasına bıraktığı çok kültürlülüğün, yaşanmışlıkların, hayat tarzının harmanlanması ile nesillere bırakılan bir mirastır. Hatay ilimiz bu anlamda potansiyeli çok yüksektir. Yeter ki bunu parlatıp gün yüzüne çıkarabilelim. Şimdi size pek çok şeyi anlamamızı sağlayacak bazı verileri paylaşmak istiyorum.
Araştırma Verisi
Ülkemize gelen ve ülkemizi tanıma fırsatına erişen bir grup yabancı turiste yapılan bir anketten bahsetmek istiyorum. Yapılan bu anket sonuçlarına göre, yabancı konuklar Türkiye`de bulunma sebepleri soruluyor. Alınan yanıtlar sırası ile şu şekilde,
1.Türkiye tarihi ve Türkiye’nin doğal güzellikleri
2.Türk halkını tanıma isteği.
3.Türk mutfağına özgü yemekleri tatmak.
Sadece bu verilerden dolayı bile gastronomiyi bir mozaik olarak görmemiz için yeterli olduğunu düşünüyorum. Peki, bu mozaiği oluşturmak için hangi unsurları göz önünde tutmalıyız? Gelin bunlar birkaç alt başlıkta inceleyelim.
Hatay’ın Karakteristik Yapısının Anlaşılması
Bir şehrin karakteristik yapısının belirlenebilmesi için o şehrin tarihsel döngüde hangi konumda olduğu ile alakalıdır. Hatay ilimiz bu konuda büyük potansiyele sahiptir ki dünyanın en eski yerleşkelerinden biri olması ve tarihte döneminin en büyük dünya ticaret merkezi olma özelliğine sahiptir.
Tarihi Mekanların Varlığı ve Korunması
İlk olarak kendi mesleğimin de alakalı olmasından dolayı bu konu başlığına ayrı bir ilgi duyduğumu söylemek istiyorum. Hatay ili genelinde tarih bilincinin olgunlaşmaya başladığını sevinerek görüyorum. Şehir genelinde tarihi yapılarımızın önemi anlaşılmaya başlandı.Biz de kalan mirası korumaya sonunda başladık.Şanslıyım ki, bir dönem bu restorasyon sürecinde gururla çalışma fırsatına eriştim.Çalıştığım dönemde rustik yapı anlayışına yani doğallıktan yana olmaya özen gösterdim.Olabildiğince sade ve bulunduğu dönemlere uygun eserler ortaya koymak gayemdi.Yine şu sıralar Dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi ve yerleşkesindeki tarihi ahşap ve taş evler bir bir restorasyon sürecine dahil ediliyor. Bu büyük bir adım. Şunun unutulmasını istemiyorum. Tarih kültürü bir bütündür. Biz de bu kültürün nesillere aktarılmasından mesulüz.
Dinler arasındaki hoşgörü ve etkileşim:
Hatay ilimizin üç büyük dinin kesiştiği nokta olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu zenginliğimiz bizim gerek gastronomi gerek turizm gerekse de çok kültürlülük altında çok büyük kazanımlar sunduğu aşikar. Bu bağlamda bu ayrıcalık ve farkındalık bizi her zaman medeniyetlerin beşiği yapmaya devam edecek.
Buradan çıkarılması gereken en önemli kazanım sahip olduğumuz güzelliklerin farkında olup adım atabilme cesaretini göstermek olsun. Roosevelt`inde dediği gibi ”Başarısız olmak zordur, ancak başaramaya çalışmamış olmak daha da zordur”.Bir sonraki yazımda görüşmek üzere esen kalın.
MAHAL ANTAKYA RUHUN GIDASIDIR
Müzik ruhun gıdasıdır. Günün tatlı ya da stresli telaşlarından sonra şehrin gençleri kendilerini Antakya Sokaklarının eğlenceli mekanlarına atarlardı bir zamanlar. Bir zamanlar dediğimize bakmayın bundan 3 ay öncesine kadar. Tarihi hikayelerde anlatılırdı şehir şu kadar kez yıkıldı, salgınlarla mücadele etti diye. Bu da bizim kaderimizmiş ki biz de o anlatılanlar gibi koronavirüs illetini ülkemizde yaşadık.
Normalleşme adımlarının ilkinde mekanlar açılmaya başladı ama müzik seslerini ilk etapta duyamayacağız. Ama anılarımızı hatırlamak istersek güzel vakit geçirdiğimiz mekanlar virüsten dersler çıkarmış şekilde biz müşterilerini bekliyor olacak.
Canlı müzikli geceleriyle Antakya’nın sevilen mekanı Mahal Antakya ilk cümlemdeki gibi ruhun gıdasını şimdilik veremese de özleyenlerini ve müdavimlerini dört gözle bekliyor.
Mekanın işletmecisi Mert Ali Yılmaz, koronavirüs vakasının ilk çıktığı gün mekanımızı kapattık. Müşterilerimizin sağlığı bizim için her şeyden önemlidir. Süreci yakından takip ettik ne yapacağımız ne yapmayacağımız üzerine gereken çalışmaları yaptık. Sosyal mesafe kurallarına uyacak şekilde masa sandalye düzenimizi yaptık. Dezenfektan makinalarımızı kapı girişlerine yerleştirdik. Biz sizleri özledik bizi özleyenleri bekleriz dedi.
MÜZEYYEN ANTAKYA; ‘’SAĞLIĞINIZA’’
Eski Antakya Sokaklarında turladık bugün. Sıkıntılı zamanların gözlerden okunduğu eski günlere duyulan özlemin yad edildiği bir gündü bugün. Uzun süredir kapalı olan mekanlar kapılarını açmaya başlamış, tozlanmış masalar mezelerini, beklemekten aciz düşmüş bardaklar rakılarını dört gözle bekliyordu. Buruk da olsa eskiye geri dönmek isteyen esnafın bayram günüydü.
Bu güzelim sokakların güzel mekanlarından birine misafir olduk. Müzeyyen Antakya, sıcacık ortamı, güzel avizesi ve kocaman Müzeyyen Senar portresiyle karşılıyor insanı. Mezeleri ve yemekleri anlatmaya gerek bile yok. Müzeyyen Senar’ ın ‘’Elbet bir gün kavuşacağız’’ şarkısı sanki bugün için yazılmıştı.
Koronavirüs nedeniyle ülkemiz ve dünya büyük bir sınav verdi. Bazı alışkanlıklarımızı bırakmak zorunda kaldık. Hijyenin ve temizliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Müzeyyen Antakya sahibi ve işletmecisi Samet Harbelioğlu da zorlu geçen süreci değerlendirdi. Harbelioğlu, hem çalışanlarımız hem de bizler zor zamanlardan geçtik. Devletimizin koyduğu kurallara harfiyen uyduk. 1 Haziran itibariyle işyerimizi açtık. Müşterilerimizin memnuniyeti ve sağlığı bizim için her şeyden önemlidir diyerek mekanımızın temizliğine herzamankinden daha çok önem verdik. Mekana giren müşterilerimizin maske takmalarına azami dikkat ediyoruz. Dezenfektan ünitemiz ve çalışanlarımızın maskeleri artık hayatımızın birer parçası oldular. Her şeyin başı sağlık diyerek müşterilerimizi mekanımıza bekliyoruz dedi.
HATAYLI ŞEF TAHA DUYMAZ
ŞEF TAHA DUYMAZ
Sosyal medyada son zamanlarda maddi imkansızlıklara rağmen halkın gönlüne girmiş bir hemşehrimizden bahsetmek istiyorum. Taha Duymaz, elindeki kötü bir telefon, kısıtlı mutfak gereçleri, yemek yapacak malzeme olmamasına rağmen elinde ne malzeme varsa onlarla harikalar yaratan yetenekli bir gençtir.
Şehrimizin yemek kültürünün zenginliğini ülke çapında bilmeyen yoktur. Hepimizin annesi en iyi gurme ve şeftir. Aslında memleketimizden bu yetenekte gençlerin çıkması da şaşırılacak bir durum değildir. Ancak Taha Duymaz memleketimizdeki yetenekli bir çok gençten farkı kendi kendini var etmesidir. Taha Duymaz gönüllere girdi çünkü samimiydi. Samimiyet ve doğallık kazandı çünkü sataşmaların laf sokmaların bol olduğu sosyal medya sponsorlu yayınlarla ünlü olmayı bekleyen içerik üretemeyen kişilerin yuvası gibiydi.
GASTRONOMİ EĞİTİMİNE DESTEKLER ARTMALI
Taha Duymaz gibi yetenekli gençleri ön plana çıkarmak da yine bu şehrin evlatlarına düşer. Taha’nın bu girişimi yetenekli bir çok insana da ilham olacaktır. Şehrimizde gastronomi üzerine eğitim kurumlarını daha çok arttırmalıyız. Şehrimizdeki şeflerle ve milli eğitimle protokolleri daha çok arttırarak bu mesleğe olan ilgiyi daha da arttırmalıyız. Aşçı deyince herkesin aklına Bolu Mengen geliyor. Bu şehir Türkiye’ye ve Dünya’ya mal olmuş şefler yetiştirebilir. Bu şehirde parlatılmayı bekleyen cevherler var. Gastronomi Şehrine yakışır ustaları da yetiştirmek bizim elimizde. Taha Duymaz’ı kısıtlı imkanlara rağmen azminden ve becerisinden dolayı kutluyor, başarılar diliyoruz.
RAMAZAN AYI VE KÖMBE
Kömbe denilince aklıma ilk olarak Ramazan ayı ve bayramı gelir. Kömbeyi diğer pastalardan ayıran en önemli özelliği ise en fazla bu ayda yapılıyor olmasıdır
Kömbe beni her zaman çocukluğuma götürür, komşular akrabalar bir araya gelir hurmalı ve sade kömbeyi el birliğiyle pişmeye hazır hale getirirler. Kimi kalıpla yapılanın kimi eliyle şekil verilen kömbenin daha güzel olduğunu söylerdi. Kömbenin etrafında toplanan çocuklar taş fırına götürmek için sıralarını beklerdi. Taş fırından çıkan sıcacık kömbeler soğuduktan sonra kavanozlara (katremis) konur ve misafirlerini beklerdi.
Koronavirüs hayatımıza girmeseydi muhakkak ki bu bayram öncesi de yine benzer görüntüleri fırın önlerinde ve mahallelerde tekrar yaşayacaktık. Bu bayramda bayramlaşmaya gidilen akrabalar birbirlerine yaptıkları kömbeleri maalesef tattıramayacak. Herkesin birer kömbe gurmesi olduğu sanki şekeri az olmuş gibi sözleri bu bayramda kimseden işitemeyeceğiz. Siz tatlı anılarınızdan geri kalmayın, yorumlama gücünüzden hiçbir şey kaybetmeyin diye kömbeyi bir de bizim elimizden yiyin istedik.
Bu videomuz için dekorasyon konusunda becerisiyle tanınan Suzanne Tenekecioğlu bize evinin kapısını açtı. El becerisini evinin her köşesinde hissettiğimiz Suzanne Hanım’ın mutfakta da neler yapabileceğini öngörmek bizim için zor olmadı.
Mutfağında Hatay yemekleri konusunda da iddialı olduğunu duyduğumuz Suzanne Tenekecioğlu, ‘’kömbe her zaman yapılabileceği gibi, özellikle Ramazan Bayramı’nda yapılıyor olması, Hatay’ın en önemli ritüellerinden biri. Kömbenin lezzet sırrı, kullanılan 7 çeşit baharatında gizli. “Kömbe Baharatı” olarak bilinen karışım; zencefil, tarçın, damla sakızı, muskat, mahlep,karanfil, ve yeni bahardan oluşuyor. Hamuru arzuya göre ceviz ya da hurma ile dolduruluyor. Sade olarak da yapılabilen kömbeye özel kalıpla şekil veriliyor. Cam kavanozlarda muhafaza edildiği takdirde aylarca tazeliğini koruyan kömbeyi, sürpriz konuklarımıza ikram edebildiğimiz için fazlaca yapmayı tercih ediyoruz. Kömbe baharatı karışımı Hatay’da hazır satılıyor ama ben Hatay dışında olanlar için evde hazırlayabilecekleri karışımın tarifini vermek isterim. Tüm baharat malzemelerini bir havanda döverek ya da rondoda öğüterek kömbe baharatı elde etmek mümkün’’dedi.
MALZEMELER
1 çay kaşığı mahlep
1çay kaşığı muskat cevzi rendesi
1 çay kaşığı öğütülmüş damla sakızı
1 çay kaşığı toz zencefil
1 tatlı kaşığı tarçın
1 çay kaşığı yenibahar
3 karanfil
Kömbe hamuru:
2 ölçü süt
3 ölçü şeker
2 ölçü eritilmiş Tereyağı ( ayransız)
2 ölçü ayçiçek yağı
2 tatlı kaşığı kömbe baharatı
2 tatlı kaşığı karbonat
Aldığı kadar un ( Hamur kulak memesi yumuşaklığında olacak)
1 kase susam
İç malzeme :
15-20 hurmanın çekirdekleri ayıklanıp, rondoda çekildikten sonra 1-2 kaşık tereyağı ile birlikte ocakta bir kaç dakika çevrilir
Bir kabın içine sıvı yağ, erimiş tereyağı, süt, şeker ve kömbe baharatını alarak şeker eriyene kadar karıştırılır. Şeker eridikten sonra azar azar un ilave edilerek karıştırılır.. Kabartma tozu ilave edilerek güzelce yoğurulur. 10 dakika dinlendirilen.hamurdan ceviz büyüklüğünde bir parça alıp susama batırıldıktan sonra kömbe kalıbına bastırılır. Kalıp ters çevrilerek sert bir biçimde zemine vurularak kalıptan çıkması sağlanır. Kömbeler, yağlı kağıt konan fırın tepsisine dizilir. 180 derecede kızarana kadar pişirilir. ”
Afiyet Olsun.
SEYİR BALIK RESTORAN, SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRİYOR
SEYİR BALIK RESTORAN, SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRİYOR
Antakya’da kaliteli balık hizmeti veren nadir mekanlardan biri olan Seyir Balık Restoran işletmecisi Oktay Ramazan koronavirüs döneminde sektörde yaşanan olumsuzlukları anlattı. Yeni bir dönemin geldiğini ifade eden Ramazan, hazırlıklarımızı ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz dedi.
Mekan paket servise devam ediyor
Antakya’nın gözde mekanlarından biri olan Seyir Balık açıldığı günden bu yana balıkseverlerin ilgi odağından hiç çıkmadı. Mekan alınan kararlar gereği müşteri kabul edemese de paket servisleriyle müşterilerine hizmet götürmeye devam ediyor.
Hijyene önem veren işletme kazanacak
İşletmeci Oktay Ramazan, 15 kişi civarında çalışanımız var. Mekanlar artık eski cirolarını yapamıyor hatta çoğu hiç açmıyor. Kısa çalışma ödenekleri şimdilik çalışanlarımızın ihtiyaçlarını karşılıyor. Sektörün toparlanması uzun süreceğinden, kira giderleri, malzeme giderleri ve personel maaşları önümüze büyük maliyetler getirecek. Gastronomi Şehri olmamızın sektörün eski canlılığına geri dönme sürecinde bizim gibi işletmeler için bir avantaj olduğunu dile getiren Ramazan, hijyen konusunda eskiden beri ciddi önlemlerimiz oldu. Artık yeni bir dönemden geçiyoruz çalışanlarımızın hijyen eğitimlerinden, sağlık kontrollerine, eldiven ve maske kullanımına kadar her konuya titizlikle yaklaşıyoruz. Masa ve sandalye mesafeleri üzerinde çalışıyoruz. Kurallar ve bilim ölçüsünde ne yapılması gerekiyorsa yapacağız dedi.
MAYIS SONUNDA TURİZM HAREKETLENMEYE BAŞLAR
Mayıs sonunda turizm hareketlenmeye başlar
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada “Bir terslik olmazsa 28 Mayıs gibi iç turizm hareketiyle inşallah turizm başlar.” dedi. Kovid-19 salgınından dünya gibi Türkiye’nin de olumsuz etkilediğini belirten Ersoy, Türkiye’nin her krizden dersler çıkardığını dile getirdi.
” Otelleri kapatmadık, hava ve kara trafikleri durdurulduğu için tesisler kendileri kapatmak zorunda kaldı. Genelgeler ve kriterler konusunda gerekli adımları attık. Güvenli algının tamamen sağlanması gerekiyor. Bunun için de detaylı bir sertifikasyon programı başlattık. Dünyada ilk oldu, AB de benzer bir çalışma yapma kararı aldı.”
Turizmde sertifikasyon dönemi
“Bütün değerlendirmeler sonucunda oluşturduğumuz kriterlere Bilim Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra yayınlamaya başladık. Genelde uyulması gereken maddeleri içeriyor. Olmazsa olmazları içeriyor. Ama sertifikasyon gönüllülük esasına dayalı. Sertifikasyon, uluslararası denetim yetkisi olan kurumlar tarafından periyodik olarak düzenli denetiminizi içeriyor. Kriterler, dörtlü gruplar halinde belirlendi. Birinci grup, hava yolları ve hava limanları. İkinci grup, turizm taşımacılığı. Üçüncü grup, konaklama tesisleri, restoranlar. Dördüncü grup da ziyaretçiler. Bu bağlamda her biri için ayrı genelgeler, ayrı sertifikasyonlar içeriyor ama çatıda tek sertifikasyon sistemi var. Bakan Ersoy, tahminimiz mayıs içinde konaklama tesisleri ve restoranlar protokollerini tamamlarlar ve haziran itibarıyla da yükümlülüklerini yerine getiren işletmeler sertifikalarını almaya başlar’’ dedi.
Sertifikasyonlu Tesisler Fark Yaratacak
Muhtemelen hem iç turizmde hareket eden turizm trafiğinde hem yurt dışından gelen turist trafiğinde yolcular sertifikasyonlu tesislere öncelik verecektir.” diye konuştu. Şeffaf bir sertifikasyon sistemi geliştirdiklerini ve sertifika belgelerini otellerin görünür yerlerine astıklarını kaydeden Ersoy, belgenin üzerindeki kod ile denetim raporunun görülebildiğini, geçmişindeki tüm raporlara da ulaşılabildiğini belirtti.
HATAY’DA TRABZON EKMEĞİ – BİR GÖÇ HİKAYESİ
GÖÇLER VE ETKİLEŞİMLER
Tarih sahnesinde Anadolu birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kültürlerin geçiş noktasında olmuş; yaşam biçimlerinden, yemek kültürlerine kadar etkileşimi de beraberinde getirmiştir. Bu etkileşimlerin en önemli nedenlerinden biri de göçlerdir.
Kişinin köken yerinden başka bir yere kalıcı olarak gitmesine göç denir. Göç siyasal, iktisadi, toplumsal sebeplerin yanında doğal afetler sebebiyle de gerçekleşebilmektedir. Bu yazımda sizlere Trabzon’dan Hatay’a göç etmek zorunda kalan hemşehrilerimizden ve beraberlerinde getirdikleri kültürlerinin bir parçası Trabzon ekmeğinden bahsetmek istiyorum. Karadeniz iklimi 1959 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde büyük bir sel felaketine yol açmış, toprak kaymaları üç köyü neredeyse yok etmiş buradaki köylülerde devletin iskan politikasıyla Kırıkhan’a yerleştirilmiş.
Evde ekmek yapma konusunda usta olmaya başladığım bir dönemde kayınbabamın sürekli olarak bu ekmek için Kırıkhan’a kadar gidip bu ekmeği almasıyla başladı bu ekmeğe karşı sempatim. Oda sıcaklığında 10 gün kadar buzdolabında 1 aya kadar bozulmadan bekleyebilen bu ekmek Hatay’da sadece Kırıkhan’da yapılıyor.
Trabzon ekmek fırını sahibi Fatih Özer bu ekmeğin sadece Kırıkhan’da yapıldığını söylemeden geçmiyor.Taş fırında ekşi mayayla yapılan bu ekmeğin vitamin bakımından güçlü, ticari amaçlı mayalarla yapılan ekmeklere nazaran daha geç bayatladığı, kan şekerinin hemen yükselmesini önlediğini, daha az ekmek tüketerek daha uzun süre tok kalınabilineceğini belirtiyor.
Sonuç olarak göç etmek mecburi sebeplerden de olsa kültürel zenginleşmeninde kaynağını oluşturuyor.
GASTROHATAY’IN İLK KONUĞU TAŞPAKON GENEL BAŞKANI OLDU
Gastrohatay.com koronavirüs sürecinde evinde olanlara sağlık, beslenme, psikoloji, mimari alanında konularında uzman köşe yazıları ve videolarıyla okuyucuların gönlüne girmeyi başardı. İnstagram canlı yayınlarına da başlayan gastrohatay.com genel yayın yönetmeni Mehmet Tokdemir’ in ilk konuğu Tüm Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu (TAŞPAKON) Genel Başkanı Öner Çulfaz oldu.
Sıcak ve samimi bir sohbet havasında geçen söyleşide Genel Başkan Öner Çulfaz, taşkapon’un kim olduğu neler yaptığı, kaç kolu, kaç bölgede kaç federasyonu olduğu Türkiye çapında yaptıkları etkinliklerden, Dünya çapındaki işbirliklerinden, yaptıkları resmi protokollerden ve yapmayı planladıkları konulardan bahsetti.
Koronavirüs sürecinde esnaflarımızın ciddi sorunlarla karşılaştığını işyerlerinin kredilerle ayakta kaldığını malzeme, kira ve personel giderlerini karşılamanın güç olduğu bir dönemden geçtiğimizi ifade etti. İşimizi severek gönülden yapıyoruz diyen başkan Çulfaz, bir ve beraber olursak üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur dedi.
Tarımsal üretiminde önemine dikkat çeken başkan Öner Çulfaz, koronavirüs döneminde özveriyle çalışan çiftçilerimize teşekkür ediyorum, tarımsal üretimin durması demek gıda sektörünün de kaliteli ve sağlıklı gıdaya ulaşamaması demektir.
Koronavirüs sürecinde ve sonrasında hijyen konularına dikkat eden işletmelerin müşteriler tarafından daha çok tercih edileceği, tek kullanımlık çatal, kaşıkların daha çok kullanılacağı, kapalı ambalaj ve porsiyonlanmış ürünlere talebin daha çok artacağı, yerel ve yöresel ürünlere olan talebin artacağı, lokantalardan evlere servisin daha yoğun olacağı, şef restoranlara talebin daha çok artacağı, şeflerin çalışma saatleri, sosyal mesafe kuralları, mekanların sandalye masa aralıkları, gıda mühendislerinin bu süreçteki rolü konuşulan konular arasındaydı.
Hatay’ın medeniyetlerin buluşma noktası olduğunu yemek çeşitliliği noktasında Türkiye’de birinci sırada olduğunu Hatay için yapılabilecek ne varsa ellerini taşın altına koymaktan çekinmeyeceklerini ifade eden Taşpakon Genel Başkanı Öner Çulfaz’a Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Tokdemir şehrimiz için iyi niyetleri ve ülkemizde gastronomi turizminin canlanması noktasında yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür etti.
Koronavirüs Kahramanlarından Biri De Türk Çiftçisidir
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, koronavirüsle mücadele sürecinde, tüm kesimlere “evde kal” çağrısı yapılırken çiftçilerin üretime devam ettiğini bildirerek, “Koronavirüsle mücadelenin kahramanlarından biri de Türk çiftçisidir. Bir alkışı da emektar çiftçimiz hak ediyor” diye konuştu.
Şemsi Bayraktar, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, tarımın ve çiftçilerin öneminin salgınla mücadele sürecinde daha iyi anlaşıldığını vurguladı.
Hastalıklarla mücadelede yeterli ve dengeli beslenmenin ilaç kadar önemli olduğunu ifade eden Bayraktar, “Çiftçimiz pandemi sürecinde fedakarlık göstererek üretmeye devam etmiş gıda arzında kesinti yaşanmasına müsaade etmemiştir. Dünyada çiftçiler, pandemi sürecinde üretimden kaçarken bizim çiftçimiz ülkemiz için üretmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Bayraktar, “Bu süreçte üretimi ile hayati bir rol üstlenen tarım ve gıda sektörü durursa, ülkemizde hayat durur. Üretimin aksamadan sürdürülebilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır” diye konuştu.
DOST KÖTÜ GÜNDE BELLİ OLUR
DOST KÖTÜ GÜNDE BELLİ OLUR
Metro Türkiye, yeme-içme sektöründe koronavirüs sürecinden en çok etkilenen küçük işletmeleri desteklemek üzere #kücükisletmemicin hareketini başlattı. Metro Türkiye, Gıda Kurtarma Derneği ve Dudetable iş birliğinde, Coca-Cola’nın ana partnerliği ve Unilever Food Solutions, P&G, Barilla, Orkide Yağ, Reis Gıda ve Dimes’in destekleriyle hayata geçirilen projede, koronavirüse karşı alınan tedbirler kaldırıldığında kapılarını tekrar açacak işletmelere can suyu olmak amacıyla 5 bin TL’lik ürün ve hizmet yardımı sağlanacak.
KENETLENME ZAMANI
Bu süreçte ilk ve en çok etkilenen de yeme-içme sektörü oldu. “Küçük İşletme” diye adlandırdığımız köşe başımızdaki pastane, ekmeklerimizi aldığımız fırın, mahalledeki köftecimiz, balıkçımız, yufka ve mantı aldığımız mahallenin en eski esnafı, ayda en az bir kere gittiğimiz muhit dönercisi bu krizden ağır şekilde etkileniyor. Bu süreçte ilk ve en çok etkilenen de yeme-içme sektörü oldu. “Küçük İşletme” diye adlandırdığımız köşe başımızdaki pastane, ekmeklerimizi aldığımız fırın, mahalledeki köftecimiz, balıkçımız, yufka ve mantı aldığımız mahallenin en eski esnafı, ayda en az bir kere gittiğimiz muhit dönercisi bu krizden ağır şekilde etkileniyor.
EKONOMİYE CAN VER
Faaliyet gösterdikleri bölgenin ekonomisi için önemli bir katma değer yaratan küçük işletmelere verilecek ürün ve hizmet desteği, işletmelerin on binlerce sektör emekçisi için kaynak ayırabilmesine ve çalışanların işlerine devam edebilmesine de katkı sağlayacak. Böylece proje hedefine ulaştığı takdirde yaklaşık 40 bin kişilik istihdam korunabilecek ve yaklaşık 10 milyar TL’lik yerel ekonominin canlandırılmasına katkıda bulunulacak.
www.kucukisletmemicin.com
Küçük işletmelerin projeden yararlanabilmesi için yeme-içme sektöründe faaliyet göstermesi, SGK’ya kayıtlı en az 5 çalışanın olması, yıllık 2 milyon TL veya altında ciroya sahip olması gerekiyor. Bu koşulları sağlayan işletmeler www.kucukisletmemicin.com platformu üzerinden destek alabilecek, kurumsal firmalar da aynı platform üzerinden destek sağlayabilecek.
UNESCO Kenti Hatay da Covid-19 Salgını ve Hijyen
Yılmaz EDE
Tüm Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu
Genel Başkan Baş Danışmanı
Önce dünyayı sonra ülkemizi etkisi altına alan covid-19 salgını ile ilgili bireyler ve işletmeler olarak bizlere büyük sorunluluklar düşüyor.
Covid-19 ile gündemimize oturan ELDİVEN, MASKE, gibi kişisel koruyucuların bazı sektörde sürekliliği çok büyük önem arz etmektedir.
Hatay da Temel gıda ihtiyacını karşıladığımız esnaf ve işletmelerde yeterli sayılmayacak bir hijyen eksikliği olduğunu gözlemlemek çokta zor değil.
Meslek gruplarını yazmak istemiyorum, çünkü genelinde ciddi eğitim eksiklerimiz olduğunu gözlemliyorum.
Eğer daha sağlıklı ve yaşanabilir bir Hatay UNESCO Kenti istiyor isek eksik yönlerimizi eleştirmeliyiz, ama eleştiri yapar iken de çözümünü sunmalıyız.
Çözümü yapılmayan eleştiriler kente fayda yerine büyük zararlar verebilir bunun bilincinde olmak ve ona göre hareket etmek hepimizin asli görevidir.
Hatay ziyarete gelen birçok misafir resimler videolar çekmekte ve internet ortamında bunların paylaşmaktadır.
İnsanların büyük bir kısmı artık ziyaret edecekleri şehri internet ortamında araştırmaktadır. İnternet ortamında Hatay geneli tarandığında yine aynı sonuç çıkmaktadır.
Ama bunun sürekliliği sağlayacak şekilde yönetmek ve eğitim vermek eğitim almak tabiki bizim elimizde. Hatay bu konuda çok şanslı, Hatay Mustafa Kemal üniversitesi MYO Aşçılık Bölümü bu konularda çok aktif ve kente fayda sağlayacak bir birikime sahip ve bu birikimleri paylaşmaya açık. Hatay da Esnaf ve İşletmelerimiz için MKÜ, MYO nün kontrolünde genel bir eğitim planlanabilir.
Eğitime katılan kişi ve işletmelere katılım ve yeterlilik belgeleri düzenlenerek gerekli katılımın teşvik edilmesi gerekmektedir.
Hijyen konusunda Amacım eleştirmek değil, gözlemlerim bunlar çocuklarımızı ailemizi kente ziyarete gelen misafirlerimizi sağlıklı gıda tüketmelerini sağlamalıyız bu hem vicdani ve hukuki bir gereksinimdir.
Covid-19 salgını bir gün bitecek ve yine o mükemmel Hatay eski günlerine kavuşacak Antakya Lezzetlerinin tadına yine hep birlikte bakacağız.
Hoş çakalın…
BABAANNEMİN SAKLI MUTFAĞI KİTABI NASIL DOĞDU? — F.DİLEK TECİRLİ KALEMİNDEN
HER ŞEY NEŞELİ MUTFAK İLE BAŞLADI…
Zordur belki bazılarımıza hayat, her insanın kendincedir sorunları, sıkıntıları, sevinçleri ve de mutlulukları. Üzüntüden sevinç, mutluluktan paye çıkarabilirse insan işte o zaman insandır ya da insan olmayı başarabilmiştir…
İşte Neşeli Mutfak öyle duygulardan şekillendi, şekillendikçe farkına vardı. Neydim ne yapabilirdim. Önce kendime sonra etrafıma fayda sağlayacak ürünlerin yapımına evde denemelerle başladım sonrasında satış odaklı çalışmalar derken küçük bir dükkanla ben bu işi yapabilirim dediğim noktada neşeli dükkanı kurdum. Ona ‘dükkan’ diyorum dememin sebebi de artık her üründe her gıdada eskiye dönmek ve eski usul yöntemlerle üretim yapıp yine eski yöntemlerle korunmasını sağlayıp ve o şekilde sizlere ulaştırmaktı hedef. O yüzdende aynı çocukluğumun bakkal dükkanları gibi olsun istedim. Kullanılan dekorlar (tel dolaplar, bakır mutfak eşyaları, örtüler vb. eşyalar)hepsi eskiden gelmeliydi bizi, beni eskiye taşımalıydı madem eski usullerle katkısız, kimyasalsız gıda üretimi yapıp satacaktık o zaman ortam ve kullanılan malzemelerde öyle olmalıydı.
Çocukken gördüğüm ve hatırladığım, yapılıp saklanan gıdaların nasıl saklandığı, ne koşullarda yapılıp hangi zaman aralığında tüketildiğini biliyor olmak işimi kolaylaştırsa da insanların uzun yıllardır alışmış oldukları hazır, paketli ve çok uzun zamanlı tüketim tarihli ürünlerden arınması gerektiğini anlatmak bir hayli zamanımı alsa da ben kendi adıma bu şekilde çalışmaktan mutluluk duymaktayım.
İnsan ancak hasta olduğunda bu tip ayrımların farkına varıyor ve işte o zaman yediğine içtiğine önem vermesi gerektiğini hatırlıyor yada başa gelen hastalıklar hatırlatıyor desem yanlış ibare kullanmış olmam sanırım. İşte o noktada ortaya çıkan neşeli dükkan ya da diğer adıyla neşeli mutfak atölyesi, fermente, prebiyotikli yiyecekler üretmeyle başladı. Akabinde kimyasal kullanmadan ürün skalasını çoğaltarak yol almaya başladı ve bugün 3.yılını çalışıyor.
Hedef kitlemize; doğal, organik, yerli tohum ve iyi tarım uygulamalarıyla üretilen sebze, meyve, bakliyatlar ve bunlardan elde edilen besinleri besin değerleri kaybolmadan üretmek doğru saklama koşullarıyla paketleyip yada kavanozlayarak ulaştırmayı hedefleyen bir dükkan neşeli.
Ve kitap, Babaannemin Saklı Mutfağı Kitabı’nın neşeli dükkanımın bana katkısı daha da kendimi geliştirmeme sebep olan, kızıma bir miras niteliğinde yaptığım çalışmam tüm tariflerin yıllar içerisinde notlarını aldığım yemeklerin derlenip toplanması, fotoğraflanması ve bir kitap serüvenine dönüşmesi 1.5 yılımı alsa da şu hayatta yaptığım en iyi şeylerden biri diye düşünüyorum.
Babaannemden öğrendiğim, Reyhanlı’ya dair ne kadar yemek çeşidi varsa yıllarca hafızamın bir yerlerinde saklayıp da sonrasında ortaya çıkarmak ve sizlere sunmak gerçekten keyifli bir çalışma oldu.
Ve öğrendiğim her ne varsa şu anda neşeli dükkanımın oluşumunda ve devamında çok büyük katkısı olduğunu da itiraf etmeliyim.
Güzelliklerin paylaşıldığında çoğalacağına inancımızla sevgiler…
F.Dilek Tecirli
ARTİZAN EKMEK NEDİR?
ARTİZAN EKMEK NEDİR?
Koronavirüs sebebiyle evde kaldığımız süre boyunca kendimizi yeni tatlara, yemek ve pasta tariflerine verdiğimiz kaçınılmaz bir gerçektir. Zaman yokluğundan yapmak istediğimiz ama yapamadığımız tüm yemekleri ve tatlıları denemekten geri durmuyoruz. Bilinçli tüketiciler bağışıklık sistemini güçlendiren lezzetlerin peşini de bırakmıyor. Bu aralar instagramda dolaşırken ne kadar çok ekmek yapan var demekten kendimizi alamıyoruz. Ekmek tariflerinin havada uçuştuğu bugünlerde bilinçli tüketici için artizan ekmekten bahsetmek istiyorum.
Nedir bu artizan, kelime anlamı olarak “bir sanatkar tarafından yapılan ya da özel bir ustalık gerektiren faaliyet” anlamına gelen artizan, gastronomi alanında fırıncılara uyarlandığında, fırıncıların el emeğiyle hazırlanan ekmeklerini ifade ediyor. Toparlamak gerekirse artizan; geleneksel yöntemler ve geleneksel içerikler ile sınırlı sayıda üretim yapan kişi demektir. İşte tam bu noktada bilinçli tüketici devreye giriyor artizan ekmeğin değeri zirveye taşınıyor.
Standart ekmeklerdeki gluten, ekmeğin dışında bir çeper oluşturarak ekmeğin içindeki havanın dışarıyla temasını engeller. Ekmeğin iç bölgesi hava ile teması olmadığından daha yumuşak hamurumsu bir hal alır. Gluten oranı düşük olan siyez ve karabuğday gibi unlarla yapılan ekmeklerin neden daha sert olduğunu da anlıyoruz. Gluten ekmeğin kalitesinin belirlenmesinde büyük rol oynuyor. Normal ekmeklerdeki mayalanma süresinin azlığı ve maya miktarının fazlalılığı seri üretim olması, kimyasal maddeler ekmeğin kalitesi hakkında bize ipuçları veriyor. Normal ekmeklerde yaş, kuru ve instant türü mayalar kullanılıyor.
Artizan ekmek kaliteli malzemelerle, kimyasal maddeler kullanılmadan yapıldığından, seri olarak üretilenlerden çok daha lezzetlidir. Ekmek üretiminde en küçük detayların önemli olması geleneksel yöntemlere sadık kalınması, pişirme teknikleri, kaliteli unlar artizan ekmeğin olmazsa olmazlarıdır. Bu ekmekler mayanın en doğal olanı tuz, su ve un kullanılarak ileri tekniklerle yapıldığından daha kaliteli olmaktadırlar. Pişirme şartları olarak fırın ısısı ve buhar seviyesi ekmeğin kabuğunun kendine has şekline gelmesinde etkilidir. Bu ekmeklerde ticari mayanın kullanılmaması az maya ile uzun sürede mayalanması olgun hale gelmesi amaçlanıyor. Mayalanma süresinin uzun tutulması ancak doğal mayalarla sağlanır. Uzayan mayalanma süresi ekmeğin saklama süresini de arttırır. Bir mayanın fermantasyon(mayalanma) süreci ne kadar uzun olursa içeriğindeki gluten lifleri o kadar çok kırılıyor ve hamur toparlanmaya başlıyor. Böylece ekmeğin sindirimi de çok daha kolay oluyor. Doğal mayaları sıralayacak olursak ekşi maya, nohut mayası, eski hamur, tuzsuz eski hamur, Fransız önmayası kaliteli ekmeğin temel taşlarını oluşturuyor. Afiyet olsun.
Kaynak: 40firinekmek, themagger
Foto: yemek.com
KAHVESEVERLERE MİKKELS’DEN MÜJDELİ HABER; ARA GELSİN
EVDE KAL MİKKELS GELSİN-0552 338 83 68
İçişleri Bakanlığı tarafından Koronavirüs (COVID-19) önlemleri amacıyla, yayınlanan restoran ve kafelerdeki oturma alanlarının kaldırılmasına ilişkin ek genelge kapsamında, MİKKELS Evde Kal Mikkels Gelsin sipariş hattı üzerinden güvenli bir şekilde hizmet vermeye devam ediyor.
Kahve benim en büyük tutkum ve vazgeçilmezim, evden çıkamıyorum tüm kafeler kapalı diyenlere Antakya 75. Yıl Bulvarında hizmete giren kısa sürede kahveseverlerin gönlüne giren MİKKELS çağrı yaptı. Dünya kahvelerimize bir telefonla ulaşabilirsiniz. Siz isteyin biz evinize getirelim.
Özel olarak kavrulan bu çekirdekler, usta baristaların ellerinde dünya kahve literatürüne girmiş kahve hazırlama metotlarıyla tadına doyulmaz lezzetlere dönüşüyor. Müşteriler, MİKKELS’i telefonla arayarak kahve keyfini evlerinde de sürdürebiliyor.
MİKKELS İşletmecisi Bilal Canbaz ‘’ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışırken biz de markamızla müşterilerimizin isteklerine kulak vermeye karar verdik. Öncelikli sorumluluğumuz müşterilerimizin ve çalışanların sağlığını düşünerek kaliteli, lezzetli, güvenli hizmeti sunmaktır’’ dedi.
KORONAVİRÜSE KARŞI ÖRNEK ALINACAK İŞLETME, FIRINCI BALA
Sevilen börek firması Fırıncı Bala, dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgınına karşı tedbirlerini arttırdı. Marka, başlattığı ‘Sıfır Temas Uygulaması’ ile ürünlerinin hazırlığından teslimatına kadarki tüm süreçlerde uluslararası hijyen standartları gözetiyor ve ürünlerini el değmeden su böreklerini severlerle buluşturuyor.
Duyarlılıkların en yüksek seviyede olduğu şu günlerde, müşterilerinin ve çalışanlarının gözettiği tüm hassasiyetlerini değerlendiren marka; Sıfır Temas Uygulamasına geçiş yaptı. Teslimatlarda tüm ürünler el değmeden kutulanarak, özenle etiketleniyor. Eve teslim siparişlerde teslimat poşet içinde gerçekleştiriliyor.
Koronoya karşı hijyen hareketi başlatan Fırıncı Bala işletmecisi Yusuf Çelik, müşterilerimizin, çalışanlarımızın sağlığını ve güvenliğini önemsiyoruz. Fırından çıkan su böreklerimizi el değmeden tek kullanımlık eldivenlerle kutusuna yerleştiriyoruz. Teslimat sırasında zile basılıp, bir metre mesafede beklenerek ürün poşetli olarak müşteriye teslim ediliyor.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİREN SEBZE ‘’KEŞŞİR’’ —CELİL CHEF KALEMİNDEN
Celil Erkan
Hatay Büyükşehir Belediye Gastronomi Şefi
Hatay Profesyonel Aşçılar ve Şefler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Keşşir, Antakya mutfağında genellikle kış aylarında hasadı ve yemekleri yapılır. ‘’Siyah havuç’’ olarak bilinen Keşşir C vitamini deposudur. 30 kat daha fazla antioksidan içerir. Bağışıklık sistemini korur ve kuvvetlendirir. Akciğeri ve Karaciğeri temizler . Mide ve göz sağlığı icin faydalıdır. Lif açısından da zengin olduğu için sindirim sistemini çalıştırır. Genellikle kış aylarında gribe ve enfeksiyon hastalığına iyi geldiği için pilavlarda, dolmalarda, çorbalarda ,sebze ve et yemeklerinde daha çok kullanılır. Antakya’nın meşhur yemeklerinden ekşi aşı çorbası yaz aylarında domatesten , kış aylarında keşşir den yapılır.
ULUSLARARASI ÖDÜLLÜ YEMEK KEŞŞİR PİLAVI
2017 yılında Uluslararası Gastronomi Yemek yarışmasında yaptığım menüde keşşir pilavını tamamlayıcı olarak kullanmıştım. Yabancı ve yerli jürinin rengi, kokusu ve tadı ile de büyük ilgisini çekerek, bireysel pratik ana yemek yarışmasında 110 ülke arasında Dünya 2.ciliği ödülüne layık oldum. Ayrıca Gastronomi Şehri Hatay da Keşşir dolması yapmak için pazardan aldığımız keşşirleri demirciler çarşısı yada mobilya el sanatkarı çıkrıkçısına gidilir. Keşşirler kalın alt tarafından içleri oyulur. Bunun sebebi sert ve kalın köklü olmasından dolayıdır.
CELİL CHEF; YÖRESEL GIDALARIMIZI TÜKETMELİYİZ
Günümüzde Çin’den yayıldığı görülen Coronovirüs (covid-19) salgını nedeniyle Dünya alarm içerinde ve evde kalma çağrıları yapılmaktadır . Dünya sağlık örgütü bile aşı bulmak için büyük çaba gösterdiği bugünlerde yöremizde yetişen Keşşir yenmesi ve yemeklerinin yapılması bu virüsten az da olsa korunmamıza ve bağışıklık sistemizi kuvvetlendirmek için çok önemli yer aldığını düşünüyorum. Muhakkak evlerimizde keşşiri çiğ yada yemeklerin içerisinde tüketmenizi öneririm.
KORONAVİRÜSE KARŞI YEMEK TAVSİYELERİ–ADEM CHEF KALEMİNDEN
ADEM BÖLÜKBAŞ
Hatay İskenderun Petek Pastaneleri Cafe Restoranlarının Genel Koordinatörü Executive Chef olarak çalışmaktayım.
Bugün sizlere günümüzün tehlikesi olan ve tüm dünyayı kuşatan koronavirüse karşı nasıl sağlıklı beslenip, nasıl bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz, ne yemeliyiz, nasıl beslenmeliyiz bir şef bakış açısıyla sizlere önerilerim var.
Hatay zengin yemek kültürü, sebzesi, meyvesi ve yöresel ürünleriyle fark yaratan bir şehir. Bu bakımdan daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Müthiş bir mutfağı olan nadide şehrimiz aslında sarımsak soğan gibi doğal antibiyotik içeren yemekleri içinde barındırıyor. Yaşam kalitesini artırma ve uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürmenin ilk adımı soğan ve sarımsaktan geçiyor. Soğan ve sarımsakta bulunan bileşenler, alerjiyle savaşıp, bağışıklık sistemini güçlendirip soğuk havalarda vücut direncini artırıyor.
Ispanak, Kabak Borani, Aşur(döğme) gibi protein bakımından zengin et suyu ve kemik suyuyla zengin yemeklerden bolca tüketelim. Ispanak içinde bulundurduğu besin değerli açısından sağlığa oldukça faydalı bir sebzedir. İçeriğinde A, C, D ve K vitaminlerini bulunduran ıspanak oldukça zengindir. Özellikle vitamin ve mineral açısından bir hayli zengin olan kemik suyu, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede önemlidir. Gün içerisinde belirli oranlarda tüketildiği takdirde vücudun onarımı ve yenilenmesi açısından büyük öneme sahiptir.
Arsuz, İskenderun ve Samandağ balıkçılık yönünden zengin ilçelerimizdir. Akdeniz’in balık çeşitliliğinden ve zenginliğinden azami şekilde faydalanmalıyız. Balık yemeyi omega yüklemeyi ihmal etmeyelim. Balık yemek kalp hastalıklarından, stres ve depresyona, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok faydayı içinde barındırır.
Bitki çeşitliliği yönünden zengin olan ilimizde zahteri de unutmamak gerekir. Hafif ve dengeli beslenip kalorimi de düşünmeliyim diyorsan zahter salatası tam sana göre. Zahter hazmı kolaylaştırır, böbrekleri korur, bedeni kuvvetlendirir. Semiz otu ve tabule salatası da kesinlikle tüketilmesi gereken sebzelerdir.
Koronavirüse karşı geçmişimizden, kültürümüzden faydalanırsak, yöresel gıdalarımızı tüketirsek doğal olana yönelirsek daha kolay bu virüsten kurtulabiliriz.
Evde kalalım lütfen, çok geçmiş olsun güzel ülkem.
3. KARDEŞİMİZ AFYONKARAHİSAR-UNESCO GASTRONOMİ ŞEHRİ
AFYONKARAHİSAR HOŞGELDİN.
Yaratıcı Şehirler Ağı (Creative Cities Network), 2004 yılında UNESCO Yürütme Kurulunun 170. toplantısında alınan karar doğrultusunda dünyanın farklı ülkelerinden 116 şehrin katılımıyla kurulmuştu.
Edebiyat, film, müzik, zanaat ve halk sanatları, tasarım, gastronomi ve medya olarak belirlenen 7 farklı temadan oluşturulan ağa, Türkiye’den tasarım dalında İstanbul, zanaat ve halk sanatları dalında Kütahya, gastronomi dalında ise Hatay ve Gaziantep dahil edilmişti. 2015 Gaziantep, 2017 Hatay ve 2019’ da Afyonkarahisar Unesco tarafından gastronomi dalında tescillenmiş şehirler oldular.
TÜRKİYE’NİN 3. GASTRONOMİ ŞEHRİ AFYONKARAHİSAR
Tarihin en eski dönemlerinden beri bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Afyonkarahisar tarihi ve kültürel değerlerin izlerini taşıyan bir coğrafyada yer almaktadır. Afyonkarahisar’ın ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Bu durum, yemek kültürünün oluşmasında temel belirleyicidir. Afyonkarahisar yöresi yemekleri incelendiğinde, çorbalar, et yemekleri, sebze yemekleri, pilavlar, hamur işleri ve tatlı çeşitleriyle oldukça zengin bir mutfağa sahiptir. Hamur işlerinin de yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bölgede yetişen bazı ürünlerin yöre yemeklerinde yoğun olarak kullanılması, çeşit zenginliği oluşturmaktadır. Ayrıca Afyonkarahisar’ın markalaşmış ürünleri de oldukça fazladır. Kaymak, sucuk, lokum, haşhaş, kaymaklı ekmek kadayıfı, et ve et ürünleri, şekerleme ürünleri gibi.
Gastronomi Şehri seçilmelerinden çok zaman geçmeden tanıtım organizasyonlarına ve yemek çeşitliliğinin misafirlere gösterileceği yerler konusunda çalışmalar hızlandı. Çalışmaların ilk ayağı olan Gastronomi Evi, kültürün tanıtılmasında baş rol oynayacak. Bu evde Afyon’un tarihini imgeleyen odalar oluşturmayı planlayan yetkililer Afyon’un tarihi sürecinden geçen kavimlerle ilgili Lidya Odası, Hitit Odası, Frig Odası, Selçuklu Odası, Osmanlı Odası, Cumhuriyet Odası gibi sembolik odalar oluşturmayı planlıyor.
TERMAL TURİZMİN LİDERİ AFYONKARAHİSAR
Yemeğin nobeli sayılan bu tescil şehirlerin var olan değerlerinin de gün yüzüne çıkmasına vesile oluyor. Şehir ödülü yemek dalında almış olsa da sağlık turizminde iddialı termal tesisleriyle de ününe ün katıyor. Afyonkarahisar kaplıca denince ilk akla gelen şehirlerimizden biridir. Cilt hastalıkları, romatizmal, akciğer ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kaplıcalarıyla ünlü bir şehrimizdir.
TARİHİN YENİDEN YAZILDIĞI ŞEHİR AFYONKARAHİSAR
Hititlerden Perslere, Bizanstan Selçuklulara kadar tarihin geçiş noktasında yer alan şehrimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırlarının çizilmesi mücadelesinde kilit bir şehir olmuştur. Mustafa Kemal’in yönettiği, Kocatepe Savaşı olarak bilinen ve Türk ordularına zaferi müjdeleyen, ünlü savaş da Afyonkarahisar ili sınırları içinde gerçekleştirildi. Türklerin 1. ordusuyla 2. ordusu arasında sıkıştırılan düşman birlikleri burada yok edildiler. Bu nedenle Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmuş kentlerimizden biridir. Tarihin yeniden yazıldığı bu dönemde ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri de Zafer Anıtı” ile Afyonkarahisar Kalesi’nin karşısında mutenâ bir mevkide yer alan Zafer Müzesidir.
AFYONKARAHİSAR TANITIMDA İDDİALI
İletişimci gözüyle şehrin tanıtımı noktasında kısa bir sürede çok yol katedilmiş. Gastronomi Şehri seçilir seçilmez sosyal medya hesaplarıyla, tanıtıcı yemek tarifleri ve videolarıyla şehre merakı her geçen gün arttırıyorlar. İnternet sitelerinde her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Ülkemize Unesco tesciliyle değer katan Afyonkarahisar’a ve emeği geçen herkese teşekkürler. Hatay’dan Afyon’a selamlar sevgiler.
TURAN KÖFTE DÜNYA’NIN EN BÜYÜK KÖFTESİNİ YAPMAYA HAZIRLANIYOR
ANTAKYA KÖFTESİNİN İCADI VE TURAN USTA
Dünya’da icatlar sadece araçlar, metodlar, formüller üzerine olmuyor. Hatay’da ise bir icat varsa onun neyin icadı olduğunu anlamak da zor olmasa gerek. Dönemin icadı 1970’li yıllarda lezzet düşkünlerinin toplanma mekanı Şah Sineması etrafındaki bölgede oluyor. Bunu dememin sebebi alt katında bulunan Lezzet Lokantası o dönem bölgenin en iyisi, o işletmeden yetişen dönerciliğin temelini atan Abdo(usta) Döner ve sinemanın arka tarafında Asi kenarında Hatay yemek kültürüne renk katan Antakya Köftesiyle Mehmet Perem Usta.
Mehmet Perem Usta herkesin damak zevkine uyacak şekilde çeşitli denemeler yaparak farklılığı yakalamış ve bugün yediğimiz Antakya köftesinin mucidi olmuş. Perem Usta’nın mirası kızlarına ve bu işe sahip çıkan damadı Turan Usta’ya geçmiş. 1980’de şimdiki köfteci dükkanının karşısında yine Asi kenarında bir çınar ağacının altında başlıyor ikinci kuşağın hikayesi.
Bizi mekanında ağırlayan meslekte üçüncü kuşak işletmeci Mustafa Helvacıoğlu (turan usta oğlu) 24 yıldır bu meslekte olduğunu babalarının vefatından sonra kardeşiyle beraber babalarının ismini ve köfteciliği daha ileriye taşımak adına çınar ağacının karşısındaki mekana taşınıyorlar. O dönemlerde yurtdışında yaşayan bir müşterileri sürekli olarak bu lezzeti Dünya’ya yaymalıyız diyerek Amerika’da bir şube daha açalım dese de dönemin şartları buna elvermiyor.
Gastronomi şehrine yakışır işler yapmak, şehrimizin gastronomi şehirleri arasında en iyi yerlere gelmesini istediklerini belirten Helvacıoğlu, şehrimizin tanıtımına ve gastronomisine destek olacak büyük bir proje hazırlığı içerisinde olduğunu anlattı. Guinness Rekorlar kitabına girecek Dünya’nın en büyük köftesini yapmak için kolları sıvadık.
Tezgaha bizim için geçen Mustafa Usta dedesinden gelen tarif ve usülle bize orijinal Antakya Köftesi yaptı. Ustamıza ve ailesine teşekkür eder, hayırlı işler dilerim.
ATADAN DEDEDEN TATLICI, BEYOĞLU KÜNEFE
ŞİRİN AHMET’İN TORUNLARI İŞİN BAŞINDA
Şehirlerin yaşam tarzları, tüketim alışkanlıkları kültürel değişimler ve etkileşimlerle bugünkü halini alıyor. Birden fazla medeniyete ev sahipliği yapmış bu şehrinde yemekleri ve tatlıları bu değişimden fazlasıyla nasibini almış. Kadayıfgiller ailesinin en tatlısı Künefe de Ortadoğu Mutfağı’ndan etkilenmiş en son halini evrimini Antakya’da tamamlayarak günümüze kadar gelmiştir.
Künefeciler çarşısı olarak şimdiki Uzun Çarşıda 1550 yıllarına ait belgeler olduğu, 1660 yılında yapılan Kurşunluhan’da konaklayan misafirlerin burada kahvaltı ve tatlılarını yiyip yola düştükleri anlatılıyor. Köklü bir tarihe sahip künefe Hataylı bir ailenin vazgeçilmez tatlısıdır. Evde yapılanı daha makbul olsa da ev tadında künefe yapan yerlerde bu lezzeti aratmıyor.
Bu hafta atadan dededen künefeci bir aileye misafir oldum. Mekanın adı İstanbul’da bir ilçe olan Beyoğlu olsa da aslında hikayesi dedeleri Şirin Ahmet’e ‘’Bey’’ denilmesinden geliyor. Beyoğlu Künefe’nin işletmecisi Mustafa Kahraman klasik Antakya Künefesi dışında yeni lezzetler keşfettiklerini Çıtır Hasır adını verdikleri fıstık ve kaymak karışımı lezzetleri de hemşehrilerimize sunduklarını çok beğenildiğini ifade etti. Künefenin yanında süt ikram eden işletmeci Kahraman, tepside iyi olan kazanır porsiyonda herkes hakkını yer diyor. Mekanın sloganından da belli olduğu gibi künefenin fıstıkla aşkı sözü, verilen her şeyde fazlasıyla fark ediliyor.
KENDİNE HAS LEZZET, BAKLA
BAKLA YAPIMI VE TARİFİ
Mutfakların Dünya çapında bilinir olmasının üç ayağı vardır çeşitlilik, tanınırlık ve özgünlük. Hatay Mutfağı deyince bu ayakların tam yerinde olduğunu çeşit yönünden zengin olduğunu söyleyebiliriz. Kendine has lezzetleri sıralayacak olursak ilk olarak en tok tutanından başlamak isterim. Hatay’da sorsanız en doyurucu yemeğiniz ne deseniz alacağınız ilk cevap bakladır.
Bakla’ya tok tutmasından dolayı beton da derler. Hazırlanışı hakkında bilgi vermeden önce bakla ve humus ustası Mehmet Çayırcı’yı ziyaret ettim. 70’li yıllardan beri aile mesleği olan baklacılığın lezzet yolculuğundan bahsederken baklanın tarifini ve püf noktalarını da benimle paylaştı. Antakya’da 5 şubelerinin olduğunu bakla da mı iyisiniz humus da mı dediğimde humusçu çok var ama bizim gibi baklacı yok diyerek işine olan güvenini de gözler önüne serdi.
İşletmenin en güzel özelliklerinden biri de yemeklerin hammaddesinin ve malzemelerinin kendi topraklarında veya köylülerden temin edilen mahsulden yapılıyor olmasıydı. Dükkanın girişinde sizi turşu sergisi karşılıyor. Yerli biber, fasulye, patlıcan, kabak, çelem, karnıbahar, havuç ve daha sayamadığım bir sürü turşu çeşidini burada bulabilirsiniz.
Bakla’nın genel bir tarifini yapacak olursak toplanan baklalar kurutulduktan sonra iç bakla haline getiriliyor. Harmandan gelen iç bakla bir gün suda bekletildikten sonra carra denilen kavanozlara konularak hamamın külhanına geceden götürülüp sabah alınıyor. Tabağa almadan önce sarımsak ve tuz eziliyor. Külhanda pişip gelen bakla ezilen sarımsağa katılıyor. Üzerine tahin ilave ediliyor ve limon sıkılıyor. Macun kıvamına gelene kadar eziliyor. Ezildikten sonra üzerine kimyon, pul biber, maydanoz, limon suyu, zeytinyağı ekleniyor ve servise hazır. Afiyet olsun.
Cumhuriyet Caddesi PTT bitişinde yer alan mekanı ziyaret ederseniz selamımızı iletmeyi unutmayın.
EXPO2021 HATAY GASTRONOMİ TURİZMİNİ UÇURACAK
NEDEN HATAY ?
EXPO 2021 Hatay şehre kalıcı bir miras bırakırken, kent turizmine uzun vadeli katkı sağlayacaktır ve kent topyekûn bir kalkınma hamlesine girecektir.
EXPO 2021 Hatay diğer botanik EXPO’larda olduğu gibi bulunduğu kenti yeşil bir marka haline getirme fırsatı sunacaktır.
GASTRONOMİ TURİZMİ ŞAHLANACAK
- Kent kalkınma stratejisi belirlenecek
- Uluslararası tanınırlığı artacak
- İmajı yükselecek
- Turizm ve kültür endüstrisi desteklenecek
- Çevre ve sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artacak
- Kent halkının yaşam kalitesi yükselecek
- Altyapı ve erişilebilirliği iyileşecek
- Geçici ve kalıcı istihdamı artacaktır.
EXPO alanları, EXPO sonrasında da kente ve halka hizmet vermeye devam ederek, ziyaret edilmekte, çevre, botanik ve organik tarım gibi disiplinlerde uluslararası bir merkez olma niteliği kazanmakta olup ayrıca kültür turizmi bakımından şehir ve ülkeye kalıcı bir değer sağlamaktadır. Bu doğrultuda EXPO alanının genelinde gençlerin doğayı tanımalarına ve benimsemelerine imkân sağlayacak etkinlikler planlanmıştır.
Hatay’ın Amanos dağları zengin bitki örtüsünden dolayı Tıbbi & Aromatik bitki yetiştiriciliğine, zeytin, zeytinyağı ve defne sabunu gibi doğal yaşam araçlarının üretimine imkân vermektedir. Tüm bu özelliklerimizi halka tanıtarak gelecek nesillere yaşanabilir, temiz bir çevre bırakmak, ‘’sağlıklı yaşam için doğal bir çevre, çevre için yaşam ‘’ bilincinin oluşmasını sağlamak bu projenin hedefleri arasındadır.
Kentimizin yüzyıllarca Orta Asya, Hindistan ve Çin’e giden İpekyolu üzerinde bulunması ve bugün bile bölgenin petrol ve gaz ürünlerinin akidenize çıkarılabilecek dünyanın en stratejik bölgesi olması büyük bir merak uyandırmış ve bizim EXPO’yu almamızı sağlamıştır.
Tarihsel, kültürel ve Bitkisel (3500 bitki türü, 800 tıbbı&aromatik bitki, 300 endemik bitki) değerlerimizi yeniden dünya insanlarının ortak malı olarak gün ışığına çıkartmak istiyoruz. Kentimizi Marka yapmak ve dünyaya tanıtmak istiyoruz.
Antik kent Hatay’da tolerans ve hoşgörü ile binlerce yıldır süregelen birlikte yaşama isteği ve sevincini yanı başımızdaki kanlı savaşlara rağmen bütün dünyaya göstermek istiyoruz.
Hatay’ın tarihini, kültürünü, eşsiz tabiat dokusunu ve mistik havasını aynı zamanda 600’ü aşkın yemek çeşidi ile gastronomi tarafını turizm ile birleştirerek dünyaya tanıtmak istiyoruz
EXPO NEDİR ?
EXPO; Kültür, tarih, eğitim, sanat, eğlence ve ticaret alanlarında bir olimpiyattır. Dünya sergisi ya da Dünya fuarı anlamına gelen EXPO, yenilikçi paylaşımları ve ilerlemeyi teşvik ederek işbirliğini desteklemeyi ve halkın eğitim seviyesini artırmayı amaçlayan uluslararası bir etkinliktir. Ev sahibi ülke tarafından diğer ülkelerin, şirketlerin, ulusal ve uluslararası kuruluşların, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin halkın davet edildiği dev bir organizasyondur. Günümüzde, EXPO FIFA Dünya Kupası ve Olimpiyat Oyunlarından sonra dünyada ekonomik ve kültürel etki yaratan üçüncü en büyük organizasyondur. 150 yıldan fazla süregelen EXPO’lar yetki sahibi kişileri, uzmanları, sivil toplum kuruluşlarını ve politikacıları kapsayan geniş bir kitlenin beraberce çalışmasına olanak veren ve süreleri 6 aylık bir etkinliktir.
ANTAKYA BALIKÇILAR ÇARŞISI
HATAY ANTAKYA BALIKÇILAR ÇARŞISI
Su ürünleri sektörü, insanların yeterli ve dengeli beslenmesi için gereksinim duyulan hayvansal protein açığının kapatılmasında kırmızı et ve kanatlı etinin yanında tüketiciler için oldukça önemli bir alternatif sunmaktadır. Sezonun açılmasıyla virabismillah diyen balıkçılar sezonun iyi geçmesi durumunda hem kendilerini hem de müşterilerinin yüzünü güldürüyor. Kırsal ekonomik kalkınmada istihdam alanı yaratması aynı zamanda ihracatımıza katkıları balıkçılığın faydalarındandır.
Bu hafta ziyaret etme fırsatı yakaladığım Cevdet Hüseyinoğlu Antakya Balıkçılar Çarşısı’nın eski esnaflarından. Mesleğe başlangıcını sorduğumda Büyük Dalyanlı olduğunu söyleyerek başladı. Amik Ovası göl iken Cevdet Abi’nin babası, amcası, dedesi de gölde tatlı su balıkçılığı yapıp evlerini geçindiriyormuş. Göl kuruyup Ova olunca aileden gelen balıkçılık aşkıyla tabi baba mesleğini deniz balıkçılığına çevirmişler.
Denize kıyısı olan 7 ilçemizin hemen hepsinde balıkçılık yapıldığını ifade eden Cevdet Abi, her balığın belli bir avlanma mevsimi olduğunu anlattı. Bölgemizin balık çeşitliliği açısından zengin olduğunu Samandağ’ın Hatay balıkçılığındaki önemine değindi. LAGOS’un Dünya’nın en güzel balıklarından biri olduğunu Samandağ, Arsuz bölgelerinde yoğun olarak avlanıldığını, şimdi dönemi olduğunu söylediği (şubat) DENİZ ÇUPRASI, 15 Aralıkta sezonu kapanan 1 Şubat itibariyle başlanan DİL BALIĞINDAN, 1 Ocaktan itibaren bu mevsimin güzel balıklarından MEZGİTİ ve kılçıksız lezzetli bir balık olduğunu, soğuk havalarda çıkan lezzetlerden KALAMAR, Dörtyol ve İskenderun tarafında yoğun olarak çıkarılan Dünya’ya satılan KARİDES, Samandağ, Arsuz, İskenderun, Payas ve Dörtyol’dan çıkan MERCAN, BARBUNYA, DERE PİSİSİ, SARKOZ, TRAÇA, ZURNA, PATLAKGÖZ’ ün bu dönemin güzel balıkları olduğunu Arsuz taraflarında levrek ve çupra üreten balık çiftlikleri olduğundan bahsetti.
Genel olarak baktığımızda balık çeşidimiz fazla ama köklü mutfak tariflerimizde yeteri kadar yeri yok. Balığın sağlık açısından yeri düşünüldüğünde evlerimize daha çok girmesi dileğiyle.
ANTİKYA LEZZETLER SOFRASI-HATAY MUTFAĞI
EVDE NE YEMEK YİYORSAN FAZLASI BURADA, ANTİKYA LEZZETLER SOFRASI
2011 yılında Antakya’da Vali Göbeğinde Antakya Parkı’nda hizmete giren Antikya Restoran biri mutfakta diğeri işletmenin yönetiminde iki kadın tarafından işletiliyor. Antakya’nın dillere destan yemeklerini evlerimizde kullandığımız kalitede malzemeyle ev lezzeti sunuyor. Geleneklerine bağlı olmak deyimini yemek sanatına da yansıtan mekan çok fazla istek gelmedikçe özünde ne varsa öyle hareket ediyor. Ağzının tadını bilenlerde bu farkı iyi biliyor.
Yoğurt aşı Antakya’nın eski yemeklerinden biri olup, yoğurt ve oruğun usta ellerde sanat eserine dönüşmesidir. Eskiden kuyruk yağı ile yapılan oruk daha çok tercih edilirmiş şimdilerde müşteriler ağır geldiğini belirtip pek istemediği için Antikya, kıyma ve ceviz kullanıp herkesin gönlünü fethetmeyi başarmış. Haftada iki gün çıkan kelle paça çorbasında iddialı olduğunu dile getiren mekan işletmecisi gelmeyen pişman olur der gibi anlatıyordu. Mahulta çorbası mercimek, pirinç ve soğanla yapılan mercimek çorbasına benzer ama farklı bir yemeğimiz, yoğurt aşına benzeyen ama salçayla yapılan ekşi aşı bir Antakyalı’nın bilmesi gereken güzel yemeklerdendir.
Önceden ıslanan buğday ve dananın balık eti denilen kısmından kesilen etle pişirilen, döğülünce kaşar peyniri gibi eriyen buğday ve et aşurun muhteşem lezzetini oluşturuyor. Sac oruğu kıymalı ve kuyruk yağı ile yapılanıdır. Baklavalık yufka, döğmelik et, kavrulmuş soğan üçgen muska şekilde tereyağı ile sarılır, çıtır çıtır yenen Serimsek de bu mekanın ayrı önem verdiği lezzetlerden biridir. Kaytaz Böreği de az mayayla çok kabarmadan hamurumsu haliyle üstüne katılan kıymalı malzemesiyle her evin her durumda kurtarıcısı lezzetlerinden birisidir. Kısaca günün menüsünden birkaç örnekle bahsettik.
Bir aşçı gibi detaylı anlatamıyorum çünkü o kadar iyi yemek yapmayı bilmiyorum. Ama yemek en güzel nerede yapılıyor onu biliyorum. Temizliği, hijyeni, yöresel yemekleri, tatlıları ve bunlar kadar önemli güler yüzlü hizmetiyle gidilmesi gereken mekanlardan birisidir.
Haftalık yemek menüsü de gayet başarılı göz atmakta fayda var.
ANTAKYA SANAYİ SİTESİ’NDE EV TOSTU
ANTAKYA SANAYİ SİTESİ’NDE HATAY PEYNİRLERİYLE TOST
Tost, başlı başına bir uzmanlık alanı desem buna hiç itiraz gelmez. Yemekten hiç anlamayan tanıdıklarımız bile bu konuda birer gurme olabilirler. Tost ülkeden ülkeye değil evden eve bile değişkenlik gösterebilir. Kimileri ne bulursam atarım kimileri bu olmazsa olmazım der. Bana göre tostun atası tandır veya tırnaklı ekmeğe tuzluyoğurt sürüp odun sobasının üstünde iyice kızarana kadar bekleyip yemeye dayanır. Daha sonraki dönemlerde tost makinasına benzemeye çalışan fırınlı ocakla ısınan yeni icatlar çıktı biz de soba yerine halebi ekmeğin arasına (balon ekmek) aylarca dursa bile sertliğini hiç bozmayan sıcak su ile yumuşatabildiğimiz salamura köy peyniriyle yeni denemelere başladık.
Yakın tarihteki hızlı değişimler yöresel olandan uzaklaşmaya çocukluğumuz lezzetlerinden bizi koparmaya başladı. Antakya Sanayi Sitesi’nde tesadüfen bulduğum daha sonraları birkaç defa daha ziyaret ettiğim lezzetine doyamadığım tostçudan bahsetmek istiyorum. Yöresel olanın hakimiyetini koruduğu şehrimizin peynirlerinden yapılan tostlarından dil peynirli yumurtalı tostu çok sevdim. Bildiğiniz üzere Hatay bir peynir cenneti ve dil peyniri, sıkma, sünme, çörekotlu lavaş peyniri, yaprak peynir, salamura peynir hepsi tost için ayrı güzel. Tostun içine maydanoz, pul biber, kekik de eklenince evde yaptığım tostun tadını almaya başladım bile.
13 yıldır hizmet veren bu işletmeyi Seçil Abla ve Şaban Abi birlikte çalıştırıyor. Ev tostunun da nereden geldiğini anlamış bulunuyoruz. Seçil Abla evimde çocuklarıma hazırladığım tostları şimdi Antakya esnaflarına hazırlıyorum. Tostun içine isteğe göre salça da sürülüyor onun da yeri ayrı tabiki sevene. Şaban Abi de heryerde tost var ama yöresel peynirlerle yapanı heryerde bulamazsın diyor.
Antakya Sanayi Sitesine yolunuz düşerse 4. Caddede hizmet veren Oral Gıdaya uğrayın. Afiyet olsun.
EV GİBİ SICAK MEKAN PERVER MUTFAK
Ev yemekleri lezzet serimize küçük, şirin, sıcak bir mekana davetle başlamak istiyorum. Davet ediyorum çünkü işletmenin samimiyeti size ev sahipliği hissi verdiriyor o yüzden gönül rahatlığıyla sizleri davet ediyorum. Şehrin göbeğinde 75. Yıl bulvarında İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tam karşısında Perver Mutfak sizleri karşılayacak. İçeriye girer girmez renkli masa örtüleri, rengarenk sandalyeler, masa üstündeki vazolar ve çiçekleri içinizi ısıtacak.
Mekanın işletmecisi Gülbahar Abla evine gelen misafirlerine sunduğu lezzet şölenini çevresinin baskısı ve desteğiyle tüm Antakya’ya yaymaya karar vermiş iyi de yapmış bu mekanı açmaya karar vermiş. Şirin mekanda Gülbahar Abla’nın en büyük destekçilerinin eşi ve ablasının olduğunu gördüm. Hayattaki en güzel şey de ailenin yanında olması değil midir. Hatta laf arasında bu lezzetin mektebi olsa hocası da babası olurmuş yani maharetin nerden geldiğini de öğrenmiş olduk.
Mekana sabah giderim diyorsan sabah çorbası içmeyi ihmal etme günün menüsüne göre her gün değişiyor. Günün her öğünün de kurtarıcı özelliğe sahip kaytaz böreği, külçe, ıspanaklı gül böreği, mini biberli sabahın erken saatlerinde yapılmaya başlanıyor, fırının çırağı hazırlanan tepsileri taş fırına götürüyor. Sabahları çayımın yanında ne yesem diye düşünmene gerek kalmadı.
Öğle yemeğine geçmeden doyduk demeyin. Yöresel yemeklerimizden aşur, tepsi oruğu, ekşi aşı, mumbar daha saymaya yüreğimin dayanmadığı her anlatışım da ne kadar şanslı bir şehirde olduğumuzu bize hissettiren tüm yemekler işte. Oruk ve mantı her gün düzenli olarak yapılıyor. Oruklar da taş fırında pişiriliyor isteğe göre kızartma da yapabiliyorlar.
Gülbahar Abla’nın ev külçesi için mayalı bir hamur hazırlanıyor daha sonra bunu yağ ile yoğurup dinlendiriyor. Dinlendirildikten sonra tekrar yoğruluyor. Hamur açıldıktan sonra içine şumra, çörekotu, susam ve tereyağı da konuluyor. Açılan hamur rulo şeklinde katlanıp halka gibi sarılıyor. Nasıl yapıldığını merak edenler videoyu izlemeyi ihmal etmesinler. Afiyet olsun.
LAHMACUN MU, O ZAMAN SÜPER 96
Lahmacun denince bana göre akla gelen ilk yer, küçücük daracık bir mekan ama lezzeti şahane mi şahane bir yerden bahsetmek istiyorum. Dükkana giriş sanki bir evin koridoru gibi olsa da lezzete giden yol olduğunu sofraya gelenleri gördükten sonra anlıyorsun. Mekan için sadece lahmacuncu demek yersiz olur, kiremitte yapılan tepsi kebabı, tava çeşitleri, pide çeşitleri muhteşem ayranı hepsi birbirinden değerli.
Süper 96 Mustafa Üstün tarafından adında anlaşılacağı üzere 96 yılında şu anki yerinde Antakya köprübaşında künefecilerin olduğu bölgede Ulu Camii karşısında kuruldu. İlk başta Süper Lahmacun diye açılmış daha sonraki yıllarda Süper 96 olmuş. Mekanı ikinci kuşak Süleyman ve İsmail kardeşler işletiyor. İşletmenin can damarı Süleyman, lahmacun işine Gaziantep’ten getirdikleri ustalarla birlikte başladıklarını lahmacunlarının yine bir gastronomi şehri olan Gaziantep usulü olduğunu anlattı. Müşteri talebine uygun olarak dana eti kullandıklarını koyun etinin kokusunun ağır olmasından dolayı çok tercih edilmediğini ifade etti.
Süper 96 ile ilgili daha fazla yorum yapabilmek için gidip bu tertemiz mekanın lezzetlerinin tadına bakmak gerekir. Ben az söyledim siz çok anlayın gidin yiyin. Her şey yerinde güzel.
HATAY 2020 TÜRK MUTFAĞI YILINA HAZIR
2020 Türk Mutfağı Konsept Yılı Olacaktır…
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, 2020’nin Türkiye için “Türk Mutfağı Konsept Yılı” olacağını açıkladı. Ersoy, “Bakanlığımız gastronomik ürün ve özgün reçetelere yönelik 7 bölge için haritalandırma çalışmasına başladı. Bu 7 bölgemizden belirlenen Türk Mutfağı reçetelerinin Bakanlığımızdan Belgeli Gastronomi Tesisleri’nde kullanımını sağlayacağız” dedi.
Hatay dünya üzerinde kurulan 23 medeniyetin 13 üne ev sahipliği yapmış Türk, Arap, Ermeni, Çerkez, Hristiyan, Müslüman ve Yahudilerin yüzyıllarca bir arada yaşadığı kültürlerin harmanlandığı Medeniyetin doğduğu bir şehirdir. Kültürel zenginliğinden kaynaklı eşsiz bir mutfağa sahiptir. Baharat Yolu ve İpek yolu üzerinde bulunan Mezopotamya ve Ortadoğu ya açılan kapı olan Hatay; mutfak kültürü, yüzyıllardır kullandığı mutfak araç gereçleri ve yöresel tariflerinin korunarak nesilden nesle aktarımı açısından oldukça zengin bir kenttir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2020 yılının “Türk Mutfağı Yılı” ilan etmesinin ardından Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO),tarafından 2017 yılında gastronomi şehri seçilen kültürlerin ve medeniyetlerin buluşma noktası Hatay geçmişten günümüze tüm yemek kültürünü ve ihtişamını 2020 Türk Mutfağı yılıyla Türkiye’nin ve Dünya’nın her noktasından gelen misafirlerine göstermek için hazır.
Şehrin bir çok noktasında esnafla sohbet etme imkanı yakalıyorum. Bazılarıyla da youtube ve instagram için videolar çekiyoruz. Yeme içme mekanları kendilerine bir çeki düzen vermeye başlamış reklamın ve turizmin şehri canlandırmaya başladığına inanmışlar. Hepsinin ortak özelliği Hatay dışından kendilerine gelen misafirleri ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti anlatmak oluyor. Güzel hizmet vermenin insanları mutlu bir şekilde karşılamanın, yolcu etmenin ve karşılığındaki güzel söz Hataylı esnaflar için de motivasyon kaynağı oluyor. Çekim için gittiğim mekanların çoğu kameralara o kadar alışık ki söyleyecekleri sözler bile çoktan hazır.
The New York Times Dergisinde 2020 yılında gidilecek şehirler listesindeyiz, Türkiye’deki gastronomi belgeli 3 şehirden biriyiz. 2021 yılında Dünya’nın en büyük organizasyonlarından 2021 Expo’ya hazırlanıyoruz.
İletişimci gözüyle reklam, sinema ve dizi sektörünü de yanımıza alırsak şehrimizde bu çalışmalara biraz daha yer verirsek Dünya’nın bizi konuşmaması neredeyse imkansız.
BİR DÜNYA KENTİ ‘’ANTAKYA’’ THE NEW YORK TİMES 2020 LİSTESİNDE
BİR DÜNYA KENTİ ‘’ANTAKYA’’ THE NEW YORK TİMES 2020 LİSTESİNDE
The New York Times gazetesi yer yıl açıkladığı Dünya’da gidilmesi ve görülmesi gereken şehirler listesine Türkiye’den Antakya’yı da aldı. Gelişmiş bir mutfak kültürünün yanında çok eski ve köklü bir tarihe sahip olan Antakya 23 medeniyetin 13’üne ev sahipliği yapmış bir dünya kentidir.
Gidilmesi gereken 52 yerin içinde Antakya’da mimari bir yapının da olması gayet sevindirici. Mimari bir yapı demek tek başına haksızlık olur. Dünya Kültürleri ve medeniyetleri üzerine 66 kolonla inşa edilen Antakya Müze Otel açık hava müzesiyle tam bir şaheser.
Listede 34. Sırada yer alan Antakya ve Müze Otel ile ilgili yazının Türkçesi.
- Antakya, Türkiye
Antakya, Türkiye’nin güneyindeki Suriye sınırına yakın bir bölgede bulunan ve turistlere zengin bir eğlence malzemesi sunan Antakya antik kentidir. Paul tarafından yönetilen erken Hıristiyanlar için önemli bir faaliyet merkeziydi ve en eski Hıristiyan kiliselerinden birine ev sahipliği yapıyor – dağlara gömülü St.Peter Kilisesi ; Arap Yarımadası dışında inşa edilen en eski camilerden birine sahip; Antik kentin dar geçitleri ve beyaz taş evleri vardır; Roma ve Bizans mozaikleri ile dolu olağanüstü bir arkeoloji müzesi de vardır.
Belirgin Antajiya Hotel Museum Hiç bulundu büyük ve en eksiksiz Roma mozaikleri dahil olmak üzere yeni arkeolojik kazıların çok sayıda ardı edebilir Ocak açıldı (Müze Otel Antakya), bir kare olmalıdır kat. Bu beş yıldızlı otel için zemin kazarken, Asfuroğlu ailesi o kadar önemli bir antik tarih keşfetti ki, bölgeyi finanse ettiler ve oteli yeniden tasarladılar. Bu kazı, M.Ö. 300 yılında inşa edilen on binlerce el sanatını, şehir surlarını ve dördüncü yüzyıldan itibaren mozaikleri bir araya getirerek yıkıcı depremlerin ve nehir sapmalarının tarihini anlatan yuvarlanan bir zaman çizelgesini bir araya getirdi. Site şimdi bir açık hava halk müzesi ve otel, konuklarına eşsiz manzaralar ve cam yürüyüş yolları ve müzeye ücretsiz giriş imkanı sunan çelik sütunların üzerinde asılı.
‘2020’de Gidilmesi Gereken 52 Yer’ Listesinin Tamamı
1.Washington
2.British Virgin Islands
3.Rurrenabaque, Bolivya
4.Grönland
5.Kimberley Bölgesi, Avustralya
6.Paso Robles, Calif.
7.Sicilua
8.Salzburg, Avusturya
9.Tokyo
10.Caesarea, İsrail
11.National Parks, Çin
12.Lesotho
13.Colorado Springs
14.Krakow, Polonya
15.Jodhpur, Hindistan
16.Kuzey İsveç
17.Mısır
18.La Paz, Meksika
19.Grand Isle, La.
20.Chow Kit, Kuala Lumpur, Malezya
21.Jevnaker, Norveç
22.Bahamalar
23.Kampot, Kamboçya
24.Christchurch, Yeni Zelanda
25.Asturias, İspanya
26.Haida Gwaii, British Columbia
27.Austin, Texas
28.Sabah, Malezya
29.Churchill, Manitoba
30.Uganda
31.Paris
32.Lake District, İngiltere
33.Tacikistan
34.Antakya, Türkiye
35.Leipzig, Almanya
36.Lima, Peru
37.Molise, İtalya
38.Kopenhag
39.Richmond, Va.
40.Mount Kenya
41.Minorca, İspanya
42.Oberammergau, Almanya
43.Plymouth, İngiltere
44.Atlantic Forest, Brezilya
45.Belle-Île, Fransa
46.Val d’Aran, ispanya
47.Moğolistan
48.Juliana Trail, Slovenya
49.Addis Ababa, Etiyopya
50.Transylvanian Alps, Romanya
51.Urbino, İtalya
52.Glacier National Park and Whitefish, Mont.
HATAY’DA DÖNER DENİNCE AKLA GELEN İSİM ABDO MISIRLI
ANTAKYA’YA ET DÖNERİ NEREDEN GELDİ VE ABDO MISIRLI NASIL DÖNERCİ OLDU
1963 yılında abim Adnan ile birlikte Saray Caddesi’nde dönerciliğe başladım. Bu kısa bilgiden sonra hikayenin nereden başladığına gelelim. Ben, babam ve abim eskiden Nuri Restoranın karşısındaki Lezzet Lokantasında çalışırdık. bölgenin en eski ve büyük restoranlarından biri olan Lezzet Lokantası Şükrü Keser ve İbrahim Göksen tarafından açılmıştı. Ailece ustalığımız kebap ve et üzerine idi. Günde 25-30 koyun kesilir ve bunlardan çıkan etlerle tabi o dönem elektrikli malzemeler yok el yordamıyla etler çekilir yemeye hazır hale getirilirdi. Zaman geçtikçe et yemekleri yerini ev yemeklerine bırakmaya başlamış müşteriler sürekli aynı yemekler yerine farklı yemek arayışına girmişlerdi. O dönemde arkadaşım Tacettin de Nuri Restoran da bulaşıkçı olarak çalışıyor. Bir sabah Nuri Usta, Tacettin’in işe gelmediğini söyledi. Sonradan öğrendik ki Tacettin İzmir’e kaçmış. 3-4 ay sonra Tacettin tekrar Antakya’y a geldi. İzmir’de döner yapmayı öğrendiğini ustasına anlatan Tacettin ustasını ikna ediyor ve malzemeleri aldırıyor. Bir gün döner tezgahını açan Tacettin ertesi gün işe yine gelmiyor. Nuri usta dert yanarak bu kadar et malzeme aldık bana yardım edin diyerek bize anlattı. Adnan abimde bu işi halledebileceğini ancak orada sürekli çalışamayacağını yanındaki diğer ustaya işi öğrettikten sonra ayrılacağını söyledi. Esas işi kebapçılık olan abim bu işi o kadar iyi öğrendi ki 1963 yılında şimdiki Barutçu Kırtasiye’nin oraya Adnan Restoranı açtı. Burada Adnan abimle beraber yıllarca çalıştık. Abimin vefatından sonra 1984 yılında Abdo Restoranı açtım. 2013 yılına kadar severek yaptığım işimi bırakma kararı aldım. 2013’ün son aylarında dükkanımı ismiyle birlikte devrettim. 6 ay kadar iş yapmadım dostlarım lezzetimizi sevenler her gün arayıp sitem ediyor, evde oturmaya iş yapmamaya alışık olmayan bünyem beni sürekli düşündürüyordu. 2014 yılında soyadımla Mısırlı Döner ile tekrar iş yaşamına döndüm.
”ORUK” DAMAKLARI HAYRETLER İÇİNDE BIRAKAN LEZZET
Hamuru için:
-
300 gram dövülmüş et ya da yağsız dana kıyma (isteğe bağlı)
-
3 su bardağı köftelik ince bulgur
-
5 yemek kaşığı irmik
-
2 yemek kaşığı un
-
1 yemek kaşığı salça
-
1 çay kaşığı kimyon
-
1 çay kaşığı tuz
-
1 su bardağı su
İçi için:
-
350 gram orta yağlı dana kıyma
-
1 yemek kaşığı biber salçası
-
5 yemek kaşığı zeytinyağı
-
2 adet orta boy soğan
-
1 çay kaşığı kimyon
-
2 çay kaşığı karabiber
-
1 çay kaşığı pul biber
-
2 çay kaşığı tuz (azaltıp arttırılabilir)
-
10 dal maydanoz (arzuya göre)
Kızartmak için:
-
1,5 su bardağı sıvı yağ
Oruk Tarifinin Püf Noktası
Hamurunda kullanacağınız etin et makinesinden en az 4 kez geçirmeniz gerekmektedir. Bu şekilde dövülmüş et kıvamını alacaktır. Dış hamurunda et kullanmak istemezseniz 2 adet büyük boy patatesi haşlayarak hamurun içerisine ilave edebilirsiniz. Oruğun harcında kullanacağınız ince bulguru köfte yapımına başlamadan en az 2 saat önce ıslatarak hazır bekletmenizi öneriyoruz.
Oruk Tarifi Nasıl Yapılır?
- Bulgurunuzu yoğurma tepsisin içine alın ve üzerine 1 su bardağı kadar sıcak su ekleyin. Şişmesi için üzerini örterek bir kenara alın.
- Soğanların kabuklarını soyarak minik küpler halinde doğrayın.
- Orta boy bir tavanın içine zeytinyağı, salça ve soğanları alın. Soğanlar hafif pembeleşene kadar kavurun.
- Pembeleşen soğanlarınızın üzerine kıymayı ilave edin ve kavurun.
- Kıymalar piştiğinde son olarak baharat ve tuzunu ilave edip, dinlenmesi için kenara alın. Dinlendikten sonra maydanozları ince ince kıyın ve harcın içine ekleyin.
- Bir kabın için su koyun. Şişmeye bıraktığınız bulgurun üzerine dövülmüş et hariç tüm malzemeleri ilave edin ve arada ellerinizi ıslatarak köftenin hamurunu yoğurun.
- Yavaş yavaş kıvam alan köfte hamurunun içine dövülmüş eti ilave edin ve iyice yoğurun.
- Hamurunuzdan dilediğiniz büyüklükte parçalar koparın. Ortası kısmından başlayarak köftenizin içinizi parmağınızla oymaya başlayın.
- Uzun bir oruk şekli elde ettiğinizde köftelerinizin içlerini soğumaya bıraktığınız iç harç ile doldurun.
- Tüm hamura aynı işlemi tekrar edin. Oruklarınızı bir tepsiye dizin ve dolapta 1 saat dinlendirin.
- Derin bir tencerenin içerisine sıvı yağı alın ve kızdırın.
- Dolapta dinlenmeye bıraktığınız orukları yavaşça kızgın yağın içerisine atın ve kızartın.
- Kızaran orukları kağıt havlu serili bir tabağın içerisine aktarın ve fazla yağdan arınmalarını sağlayın.
- Oruklarınız servise hazır. Keyifle, afiyetle tüketin. 🙂
Oruk Tarifinin Servis Önerisi
Servisten birkaç saat önce 2 diş sarımsak dövün ve 4 yemek kaşığı zeytinyağının içinde bekletin. Köftelerinizin üzerine gezdirin ve servis edin.
kaynak: yemek.com
KAYTAZ BÖREĞİ TARİFİ VE YAPILIŞI
Güzel Hatay’ımızın güzel yemeklerinden Kaytaz Böreği evlerimizin vazgeçilmezi, neşesi, habersiz misafirlerin kurtarıcısı, kokteyllerin yerli savunucusu, tuzlu yoğurt çorbasının can dostu, şehir dışına taşınan kolilerin baştacı KAYTAZ BÖREĞİ’ ni gururla sunarız.
-
1 çay bardağı ılık süt
-
1 tatlı kaşığışeker
-
2-3 su bardağıun
-
3 yemek kaşığızeytinyağı
-
3 yemek kaşığıtereyağ
-
1 çay kaşığıtuz (azaltıp arttırılabilir)
- 2 paket yaş maya
İç Harç
-
300 gramkıyma(kuzu, dana karışık olursa daha lezzetli olur)
-
3 adet orta boysoğan
-
1 yemek kaşığıbiber salçası
-
1 yemek kaşığınar ekşisi
-
1 tatlı kaşığıtuz (azaltıp arttırılabilir)
-
1/2 tatlı kaşığıkarabiber
Kaytaz Böreği Tarifinin Püf Noktası
Unu eleyerek kullanmayı ihmal etmeyin. 3. bardak unu eklerken kontrollü ekleyin. Tuzu mayalama aşamasında kesinlikle eklemeyin, mayayı öldürebilir veya mayalanma gecikir.
Kaytaz Böreği Tarifi Nasıl Yapılır?
- Şeker ve mayayı sütün içerisinde çözdürün ve kenara alın.
- Unun önce 2 bardaklık kısmını derin bir kaba alın, ortasına bir havuz acın ve mayalı karışımı havuza dökün.
- Havuzun kenarlarındaki undan yavaş yavaş havuzun ortasına alarak, hamurun kıvama gelmesini sağlayın.
- Mayalı karışımla un tamamen karıştıktan sonra tuzu ekleyin ve tezgahı unlayıp hamuru tezgaha alın. Hamur cıvıksa kontrollü olarak un ekleyerek yapış yapış olmayan ama çok da sert olmayan bir kıvama gelene dek yoğurun.
- Hamuru tekrar kaba alın, kabın üzerini streçleyin ve hamuru mayalanmaya bırakın.
- Bu arada kıyma, yemeklik doğramış soğan, baharatlar, salça ve nar ekşisini bir kaba alıp yoğurun.
- Fırını 180 derecede ısıtın.
- Tereyağı eritin.
- İki katına çıkmış olan hamuru, 10 eşit bezeye bölün.
- Erimiş tereyağına 3 kaşık zeytinyağını da ekleyin, karıştırın.
- Tezgaha 1 kaşık yağ karışımından dökün, üzerine bezelerden birini koyun. Üzerine bastırıp yassılaştırın ve tekrar üzerine bir miktar yağ sürün.
- Yağlanmış bezeyi ister elinizle, ister merdane yardımıyla mümkün olduğunca inceltin. Şeklinin kötü olması ya da yırtılması önemli değil.
- İncelttiğiniz hamuru rulo yapın ve gül böreği yapar gibi dolayın, boşta kalan ucunu altına kıvırın.
- Hamurun üzerine hafifçe bastırıp, bolca kıymalı harçtan koyun ve tekrardan üzerine bastırın. Kıymaların aralara girmesini sağlayın.
- Bütün bezeler için aynı işlemi yaptıktan sonra hepsini yağlanmış fırın tepsisine dizin ve 25-30 dakika pişirin
kaynak: yemek.com
ANTAKYA UZUN ÇARŞI BAHARATÇILARIN MERKEZİ
Uzunçarşı’da 680 yıllık tarihi bir yapıda hizmet veren müşterilerine Hatay’ın en güzel en kaliteli baharatlarını satan bir işletmedeyiz. Hatay’ın İpek ve Baharat yolları üzerinde olması nedeniyle bu tip hanlar şehrimizin bir çok noktasında karşımıza çıkıyor. Tarihi zengin bir yerin yemekleri de baharatları da zengin oluyor. İşletmenin sahibi Emre Bey işin incelikleri, kaliteli ürüne ulaşma noktasında püf noktaları bize anlattı.
Samandağ biberi Hatay’ın olmazsa olmazlarının başında gelir. Yemeklerimizin tadından anlamışsınızdır ki acı bizim işimiz. Biber için gereken tüm mevsimsel özelikleri barındıran bu şirin ilçemizde mahsülü almaya yakın son ayda hiç su verilmez ve biber acılaşmaya başlar. Kahvaltılık zahter 26 çeşit baharatın çekilmesiyle elde edilir. Evlerimizde zeytinyağıyla tüketilir. Dağ Kekiğini bilmeyeniniz yoktur. Saplı olduğuna bakmayın elinizde ovaladağınızda hiç çöpü kalmayacaktır. Amanos Kekiği’nin keskin kokusu da bir başka. Tüm Türkiye kimyonu çekip kullanır biz önce kavururuz sonra çekeriz ki içerisindeki aromatik kokusunu yemeklerimize de vermiş oluruz. Biz tane sumak satarız genelde çünkü dolma sarma gibi yemeklerde suda bekletip damaklarımızı şenlendiririz.
Memleketin her köşesine kazanlar kurduran döneminde kokusuyla şehri saran iki lezzet de sıra biri domates diğeri biber salçası. Domates salçası aldıktan sonra kavanozun üst kısmında kapak etrafında küf tutuyorsa bu salçalar ilaçlı ve fabrikasyondur. Biber salçalarımız Hatay’da az, orta, çok acılı olarak satılır. Acı salçalarımızda biberin damarı gibi bir görüntüsü olmalı ki ilk aşamayı geçmiş olalım. İkinci aşamada aldık tadına baktık acı demek yetmiyor yemeğe o acı tadı vermiyorsa yine olmuyor. Yemeğe lezzet veriyorsa bu iş tamamdır.
Sağlıklı, doğal saçlar ve cilt için tavsiye edilen defne sabunlarından biraz bahsedelim. Zeytinyağlı sabun biraz açık renkli defneli sabun daha koyu renkli oluyor. Defne sabununun saçlarda kepeklenme ve dökülmelere karşı faydalı olduğunu anlatan Emre Bey, zeytinyağlı sabunların da cildi kuru olan kişilerde nemlendirici etkisi olduğunu anlattı.
Türkiye’nin en güzel ve kaliteli nar bahçelerine sahip olan Hatay’ın yemeklerinin neşesi Nar Ekşisinden bahsedelim biraz. Nar ekşisi alacaksanız kapağın altına bakınca narın özünü aromasını yoğunluğunu görmeniz gerekiyor. Kapağı açtığınızda kapak yapışkan bir özellikteyse bu nar ekşisinde şeker ya da glikoz vardır. Küçük bir kaşığa yavaşça damlatıp tadına baktığınızda kaşıkta nar tanelerini görebiliyorsanız doğru ürünü almışsınız demektir.
Hatay’a geldiniz salçanızı, pul biberinizi, sabununuzu aldınız reçelleri de unutmamak gerek. Patlıcan reçeli şehrin efsanelerinden patlıcanın içerisindeki cevizler ayrı bir tat katıyor. Turunç reçeli, ayva reçeli, ceviz reçeli, zeytin reçeli, kamkat reçeli sayabileceklerimin sadece birkaçıdır.
Zeytin diyarı HATAY’da zeytin çeşitlerimizin birkaç tanesine değinmeden geçmeyelim. Sofralarımızda görmeye alışık olduğumuz 3 çeşit zeytinden ilki halhalı, iri taneli küçük çekirdekli bir zeytin türü bana sorarsanız başka bir zeytine gerek yok. İkincisi kırma zeytin ki çekirdekleri çıkarılıp zahter ve zeytinyağıyla buluşunca tadına doyum olmaz. Üçüncüsü de kimilerine göre siyah zeytin Hatay’da attun denilen zeytin çeşidimiz.
Bu kadar lezzet başka hangi şehirde var ki.
UNESCO HATAY GASTRONOMİ EVİ HATAY MUTFAĞININ DOĞRU ADRESİ
Zengin kültüre sahip bir şehrin, çocuğu olarak bu şehrin tüm tatlarını paylaşmak üzere bir yola çıktım. 15 ilçesinde farklı lezzetler barındıran Hatay, kültürü ve yemekleriyle bir dünya kenti olma özelliğini tüm ihtişamıyla gözler önüne seriyor.
23 uygarlığın 13’üne ev sahipliği yapmış medeniyetlerin ve kültürlerin birleşme noktası olan Hatay, bu özelliklerinden dolayı etkileşimlerle zengin bir mutfak kültürüne de sahip olmuştur. İpek ve Baharat yolları üzerinde olması farklı kültürlere ev sahipliği yapması yemek kültürünün de nesilden nesile aktarılmasıyla Dünya’nın 26’ncı Gastronomi Şehri ünvanını almasında büyük rol oynamıştır.
Zengin mutfağımızı anlatmak üzere bu yazımda şehrin tanıtımında yemek kültürünün ön plana çıkarılmasında baş rol oynayan şehrimizin Dünya çapında bir ün sahibi olması için elini taşın altına koyan sorumluklarını yerine getiren Hatay Büyükşehir Belediyesi ve onun gözbebeği Hatay Gastronomi Evi ile başlıyorum. Eşek ölür kalır semeri, yiğit ölür kalır eseri sözünün karşılığı bu ev. Bir şehir düşünün yöresel ev yemekleriyle tatlılarıyla herkesin ilgi odağında ama bunu gösterebilecek anlatabilecek doğru düzgün bir yeriniz yok. Bu boşluğu dolduran şehrimizin gözbebeği evimizden bahsetmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından gastronomi alanında “Yaratıcı Şehirler Ağı”na layık görülen Hatay mutfağının tanınmasına destek olarak Antakya Evlerinden birinin restore edilmesiyle hizmete açılmıştır. İçerisinde Osmanlı, Selçuklu, Cumhuriyet, Roma odaları yanında kahve odası ve modern salon bulunmaktadır. Çarşıda gelen turiste yedirmek isteyip yediremediğiniz yöresel lezzetlerin çoğunu burada bulabilirsiniz. Haftanın her günü açık olan saba 8 ile gece 12 arası hizmet veren bu mekan büyük bir alkışı hakediyor. Bu güzel eseri şehrimize kazandıran Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş ve bu evin en ince detaylarına kadar emeği geçen Prof. Dr. Nazan Savaş kentin tanıtımına kültürüne medeniyetine sahip çıkarak büyük bir işe imza atmışlardır.. Gastro Hatay olarak taş üstüne taş koyan şehrine sahip çıkan herkese teşekkür ediyoruz.
Gastronomi Evi’nde lezzet üstadı Süleyman Demirel bize bu güzel mekanı anlattı. İyi seyirler.
ZEYTİNYAĞI DUYUSAL ANALİZİ VE TADIMI–HATAY
Zeytin üzerine yazdığım diğer konuya nazaran kişisel deneyimlerimi pekiştirdiğim hatta eve gelir gelmez evdeki zeytinyağı hakkında yorumlama yapmaya başladığım bölümdeyiz. Duyusal Analiz ve Tadım Nedir? Duyusal analiz gıdaların insan algıları yoluyla analiz edilmesidir. Zeytinyağında kullanılan algılar; koklama, tatma, dokunsaldır. Zeytin Diyarı Hatay da bu eğitimi çiftçi, üretici, satıcı, pazarlamacı herkes almalıdır ki kaliteye doğru giden o yola hep birlikte gidelim. Duyusal özelliklerini bilmediğimiz zeytinyağlarından da uzak duralım.
Natürel sızma zeytinyağının duyusal analizleri 20 yıldan fazla süredir sınıflandırma yapmak için kullanılmaktadır. Kaliteyi ve sınıflandırmayı yapabilmek için duyusal testin önemi daha da artıyor.
Etkinliğin başlarında kızışma, küflü, sirkemsi, eskimiş kokularını küçük kutularda kokladık. Tadımını yapacağımız zeytinyağları için bu kokular birer ön hazırlıktı. Profesyonel olarak bu işi yapanlara koyu renkli cam bardaklar ve üstüne saat camıyla kapatmak üzere verilir. Biz küçük plastik kaplarda yaptık. Avucumuzun içinde zeytinyağını ısıttık. Kabın kapağını açarak önce kokladık. Daha önce bizlere koklatılan negatif ve pozitif özelliklere sahip kokularla eşdeğer mi fikir diye edinmeye çalıştık. Sonraki aşamada zeytinyağından bir yudum aldım. Ağızdan nefes alarak burundan verdim. Ağzımdaki zeytinyağının hissedilme oranını arttırmak üzere yapılıyormuş ve ağızda kalan kısmı yuttum.
Doğru üretilmiş zeytinyağının başlıca üç özelliği olmalı. Bu özelliklerden ilki acılık, ikincisi yakıcılık, üçüncüsü de meyvemsilik. Acılık ağızda, yakıcılık boğazda, meyvemsilik de burunda hissediliyor.
Bu aşamalardan sonra bize verilen değerlendirme formlarına varsa negatif özelliklerini; kızışma-çamurlu tortu, küflü-rütubetli,şarabımsı-sirkemsi-ekşi-asit, ıslak odun, eskimiş-bayat, salamura,hasırımsı, metalik, kurtlu, salatalık, ısıtılmış-yanmış, makine yağı yoksa pozitif özelliklerini meyvemsilik; Zeytinin çeşidine bağlı olarak sağlıklı, taze,yeşil ya da olgun meyveden elde edilen yağın algılanan karakteristik meyvemsi aroması (zeytin, muz, domates, badem ve elma).Bu koku direk olarak ve/veya burunun arkasında algılanır. Elma, muz, narenciye, badem, nane, biberiye,domates, enginar, incir gibi meyve tatları hissedilir. Yakıcılık; çoğunlukla hasat zamanının başlangıcında hala yeşil olan zeytinlerden üretilen yağlarda hissedilir. Bu his, tüm ağız boşluğunda algılanabilir, özellikle boğazda hissedilir. Biber yakıcığı şeklinde hissedilir. Acılık; Dilin “V” bölgesindeki tat alma hücreleri ile algılanır. Acılık bir kusur değildir.
Pozitif ve negatiflik durumlarına göre içeriğin karşısında bir çizgi var. Bu çizgiyi 1 ile 10 arasında düşünelim ve orantısını belirleyelim. İşaretlediğimiz noktayı cetvelle ölçerek içerisinde hissettiğimiz oranı küsüratlarıyla hesaplamış oluruz.
Gastronomi şehrine yakışır kaliteli zeytinyağlarını dünya pazarlarına sunmak istiyorsak bu eğitimlere daha çok önem vermeliyiz.
ZEYTİN DİYARI HATAY’DA ZEYTİNYAĞI
Hatay’ın eşsiz yemeklerine tat katan enerjisiyle yemeklerimizi çepeçevre saran kokusu ve aromasıyla yemeklerimize can katan bir lezzeti anlatmaya çalışacağım. Arkadaşım Çiğdem sayesinde, kurumlarının kendi içlerinde düzenlediği zeytinyağı tadım kursuna misafir olarak katılma şansı yakaladım. Etkinliğin güzel yanı Hatay’da ilk defa yapılıyor olmasıydı.
Tarım Genel Müdürlüğü(TAGEM) tarafından Hatay Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü çalışanlarına verilen bu eğitim kurumun faaliyetlerini hızlandırmasında etkisinin büyük olacağına inanıyorum. 3 gün süren bu eğitim sonunda amatörde olsa zeytinyağı tadım eksperi olduğumu söyleyebilirim. Bunu söylemekten çekinmiyorum çünkü yemek kültürümüzün baştacı olan zeytinyağları hakkında hiçbir bilgim yokmuş.
Etkinlikte bize sunum yapan Mehmet Hocayla ilk verilen arada hem tanışmak hem de Hatay’da zeytincilik üzerine görüşlerini almak istedim. Dr. Mehmet Ulaş İzmir Bornova Zeytincilik Araştırma Entitüsünde araştırmacı olarak çalışan bu organizasyonda muhteşem sunumuyla bizleri aydınlatan bir hocamız. Mehmet Bey; Hatay zeytin ve zeytinyağlarının anavatanlarından bir tanesidir. Zeytin çeşitleri açısından tarih boyunca ticarete konu olmuş bir şehirdir. Hatay’da zeytinyağına olan ilgi alaka hiçbir zaman kaybolmamış aksine kültürün her aşamasında yer etmiş bir üründür. Zeytinyağı, zeytin meyvesinden elde edilen yağ olarak karşımıza çıkıyor. Zeytinyağlarının sınıflarının bilinmesi, kalite parametrelerinin öğrenilmesi çok önemlidir. İnsan sağlığı açısından doğru ürünlerin öğrenilmesi bu eğitimin temel konularıdır. Kaliteli zeytinyağının belirlenmesinde duyusal analizler önemlidir. Duyusal analizler zeytinyağının koklanması ağızda tadılması ve puanlanıp sınıfının belirlendiği bir yöntemdir. Türkiye’de satışa sunulan çoğu zeytinyağı duyusal analizlere girmeden satışa sunulmakta ve tüketiciyi yanlış yönlendirmektedir. Hatay genetik açısından olduğu kadar üretmiş olduğu zeytinler için önemli bir bölgedir.
Zeytin tarımı, Türkiye’de yaklaşık olarak 938 bin hektar alan 29 il’de ekonomik olarak yapılmaktadır. Zeytin tarımının %75’i dağlık ve eğimli arazilerde yapılırken geriye kalan üretim alanlarının % 45’I sulanan arazilerde yapılmaktadır. Hatay’da 13 milyona yakın meyve veren zeytin ağacı bulunmaktadır. Zeytin çeşitleri de bölgeden bölgeye değişiklik göstermektedir. Doğu Akdeniz havzasında sarı ulak, büyük topak ulak, halhalı, saurani, silifke yağlık ve ayvalık cinsi zeytinler yetişmektedir. Sizlere zeytin ekim alanlarında kaçar metre aralıklarla ekilmeli, nasıl sulanmalı, nasıl budanmalı diye kısa bilgiler verebilirdim ama o da başka bir yazıya kalsın.
Kaliteyi bozan etkenleri sıralayacak olursak elverişsiz hasat, saklama koşulları ve zeytin işleme modelleri dikkat edilmesi gereken başlıca konulardır. Zeytinin yığınlar halinde bekletilmesi sonucu zeytin suyunu salar, yüksek nemli ortamda bulunan zeytinde küf ve mayalanma başlar. İşlemden geçen zeytinde şarabımsı , küflü bir aromaya sahip bir zeytinyağı oluşur bu da kalitesiz bir yağdır. Aynı durum dalından toplandıktan sonra hasır çuvallarda günlerce bekletilen zeytinler için de geçerlidir. Kalite için depolanmadan sepetlere konularak hızlı bir şekilde işleme alınmalıdır.
Gastronomi şehriysek ve bunu daha yukarılara taşımak istiyorsak bilinçli çiftçi bilinçli tüketici olmalıyız. Biz bilinçlenirsek en kaliteli üründe marka da biz de olur. HATAY cennetten bir köşe.
TIBBİ AROMATİK BİTKİLER DEMEK HATAY DEMEKTİR
Gastronomi zenginliği yanında tıbbi aromatik bitkiler kenti Hatay doğal güzellikleriyle de önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde bulunan yaklaşık 10000 bitki türünün 3300 kadarı endemik türe sahip, Hatay da ise 2000 den fazla tespit edilen bitki türünden 300 kadarı endemik bitkiden oluşuyor. Buna göre ülkemizde yetişen endemik bitkilerin %10 u Hatay’da yetişmektedir ve bu zenginliğin kıymetini bilmeliyiz.
Hatay’da yemeğe can katanlar kadar sağlığımıza ve hayatımıza can katan bitkilerin de olduğunu unutmamak gerekir. Yemeklerimizde kullanılan baharatların lezzete dönüşmesi binlerce yıllık etkileşimin bir parçasıysa bölgemizde yetişen tıbbi aromatik bitkiler de aynı etkileşimin ve kültürlerin izlerini taşıyor. Eskiden kocakarı ilacı diye tabir edilen birçok hastalığın iyileşmesinde doğal bir sanat icra eden bu bitkiler artık daha profesyonel ellerde fitoterapiyle yeniden can bulmaya çalışıyor. Can bulmaya çalışması kolay olmuyor. Dünya çapında büyük ilaç şirketleri, ilaç endüstrisi,dışa bağımlılık, arge yetersizliği doğal bitkilerin yan etkileri algısı ya da hissettirilmeye çalışılan olumsuzluk fitoterapinin gelişimindeki engeller diyebiliriz.
Hatay’ın ufku açık yöneticileri elindeki doğal bitki zenginliklerini ön plana çıkarmak, çiftçisini, halkını hem sağlık yönünden bilinçlendirmek hem de maddi bir kazanç kapısı sağlaması açısından büyük bir işe yönlendirdi. Expo2021 Hatay’da yapılacak. Bu organizasyonla halk kendi doğal değerlerinin farkına varacak hem de Dünya pazarından kendi doğal ürünleriyle pay almaya çalışacak. Bu işin öncülüğünü de Hatay Büyükşehir Belediyesi ve Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş yapıyor.
Hatay’da bu gelişmelere karşı boş durmayan şehrin dokusunu, ruhunu, doğalını, yapısını iyi bilen iki kadın ”Bebegar Doğal Sabun ve Tıbbi Aromatik Yağlar” şirketini kuruyor. Meselemiz doğalı yakalamak ve bu pazarda ben de varım diyen biri tıp doktoru Prof. Dr. Sibel Hakverdi ve girişimci, iş insanı Belgin Tokdemir Ünal, tıbbi aramotik bitkilerin geleceği üzerine Expo ekibiyle birlikte bir organizasyona imza attılar. Gatronomi Evi’nde düzenlenen etkinliğin baş konuşmacısı Bezmialem Üniversitesi’nden Fitoterapi Uzmanı Prof.Dr. Murat Kartal oldu.
Kartal, özellikle bölgede yetişen nar ve nar çekirdeği üzerine önemli saptamalarda bulundu. Nar çekirdeği yağının anti aging etkisi olduğunu ve hücresel yenilenmeye etkisini vurgulayan Kartal, Hatay’ın verimli topraklarında şu an üretilip kozmetik yapımında kullanılan ürünleri Norveç, Almanya, Hollanda’dan daha doğal üretebileceğimizin altını çizdi. Hatay’da üretilen dağ zahteri, çuha çiçeği ile ölmez otunun dünyaya açılması gerektiği vurguladı.
Yazının geneline baktığımızda Hatay bir doğallık cenneti diyebiliriz. Devir bu güzellikleri anlatma devri. Herkesi bu güzellikleri görmeye şehrimize bekliyoruz.
www.gastrohatay.com