BIÇAKÇI NAİM- BİR HATAY MARKASI
Hatay’ın gastronomisinin gelişimine farklı bir destek sağlayan bir markamızdan bahsetmek istiyorum. Markamız diyorum çünkü bir şehir o markayı ve ismi o kadar sahiplenmiş ki mutfakların vazgeçilmezi olmuş. Mutfakların vazgeçilmezi bıçaklara adını yazdıran Naim Usta’nın üçüncü kuşak torunu Naim Mazmanoğlu ‘Bıçakçı Naim’ i anlattı.
1948 yılında Naim Mazmanoğlu tarafından kurulmuş. Türkiye’de paslanmaz çeliği yurtdışından getirerek bu işe başlayan Dedem Naim Usta Fransız ustalardan öğrenmiş bu zanaatı. Lübnan’da Ermeni ustalardan getirdikleri paslanmaz çelikleri işleyerek bu markanın doğuşuna imzasını atmış. Uzun çarşıdaki şimdiki yerinde 1948 yılında başlamış ilk işe ve uzun yıllar bıçak ustası olarak çalışmış.1988 yılında dedemin vefatından sonra çocukları babam ve amacam (Necmi ve Necati) ustalar işi devralmış. Kesemediğimiz tek şeyin kalitemiz olduğunu ifade eden markanın 3. kuşak temsilcisi Naim Mazmanoğlu geleneksel pazarlama yöntemleri dışında paketlemeden sosyal medya çalışmalarına her detay üzerine çalışıyor.
Affan bölgesi yerel zanaatkarların o dönemde yetiştiği mahallerden biriydi. Mazman ailesi de çalışkanlığıyla Osmanlıdan günümüze devam eden geneleksel Antakya bıçakçılığının 3 .nesil (torunlarıyla) bıçakçıları olarak üretimlerine sürdürmektedir. Hatay ve ülke genelinde bu pazarın ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
ANTAKYA SİMİDİ BİR MARKA OLABİLİR
Şehirlerin hafızalarında nesilden nesile devam eden yemekleri kadar sokak lezzetleri de önemli bir yer tutar. Sokak lezzetleri de şehirlerin konumlarına, denize uzaklıklarına, verimli topraklarına yeme içme alışkanlıklarına göre şekil alırlar.
Antakya’daki sokak lezzetlerinden bir tanesi de Antakya Simidi’dir. Sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi tuz ve kimyonla birlikte yenilen kocaman bir tekerleğe benzeyen su, un ve maya ile yapılan, ayran ile tüketildiğinde tadına doyulmayan lezzetimizdir. Kimyon ile tüketilmesi de başka şehirlerdeki simitlerden en ayırt edici özelliğidir. Antakya birçok medeniyete ev sahipliği yapmasının yanında geçiş yolu da olması ( İpek ve Baharat yolu) baharatların yemeklerimizin vazgeçilmezi olduğunun ispatıdır. Hatay gastronomisinin başlıca yemeklerinden kimyonlu (kemmunlu) biberli aş, aşur, mumbar, Kırıkhan Ciğeri, mahulta çorbası, düğürcük köftesi gibi yemeklerimizde kimyon bolca kullanılır.
Antakya’da belirli fırınlarda öğleye kadar çıkan bu lezzet harikası hak ettiği değeri ve marka olmayı becerebilmiş değil. Türkiye’nin dört bir yanından şehirler kendi simitleri için (Kastamonu, Rize, Ankara, İzmit) markalaşma ve coğrafi tescil yoluna giderken Antakya Simidi bu konuda çok gerilerde kalmış durumdadır.
Kısaca Coğrafi Tescilin öneminden bahsedecek olursak şehrin tanıtımından, ürünün pazar payının artışına, üründe kullanılan ürünlerin denetlenip en kalitelisine ve belirli bir standarda getirilmesine, yerel üreticinin satışa yönelik üretim yapması konusunda cesaretlendirilmesine kadar birçok faydası bulunmaktadır. Ünü Dünya’yı aşan bir simit markası ve çeşidinin bu verimli topraklardan çıkması dileğiyle.
COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNLERİN İZİNDE: HATAY MUTFAĞI
COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNLERİN İZİNDE: HATAY MUTFAĞI
Akdeniz’in doğusunda Suriye ile sınırı olan Hatay mutfağı köklü bir medeniyetin mutfağıdır. Tarih boyunca yapılan göçler, ticaret, tarım ve hayvancılık gibi iktisadi faaliyet alanları mutfağın içerik bakımından zenginleşmesine neden olmuştur. Bunlardan daha da öte coğrafi durumu ve konumunun mutfağın şekillenmesinde ki etkisi esastır. Teknoloji deki gelişim, kitle iletişim araçlarının gündelik hayata hızla girmesi, gastronomi ve kültür turizmin yaygınlaşması, seyahatin yönünün otantik kültür ve tatlara doğru evrilmesi Hatay mutfağının popülerliğini daha da arttırmıştır. Ünlü seyyah Evliya Çelebi Antakya’ya 1058 (1648) yılında Şam’a giderken uğramış olup beyaz devedişi buğdayı, çakıl ekmeği, limon, turunç ve kamış gibi meyvelerinin çok meşhurdur olduğunu yazmıştır. Bu ün bugün farklı ürünler ile varlığını sürdürmektedir. Üstelik mutfak alanında kullanılan yerel ve geleneksel ürün çeşidi son derece artmıştır. Durum böyle olunca bir tür ürün kimliklendirmesi diyebileceğimiz Coğrafi İşaret çalışmaları Hatay’da da yoğun olarak yürütülmeye başlanmıştır. Coğrafi İşaret menşei ve mahreç olmak üzere iki farklı tescilden oluşur. Öncelikle Türk Patent Enstitüsü’nde, sonra ise Avrupa Birliği’nde tescili yapılan ürünler Coğrafi İşaret belgesi alır. Burada altı çizilmesi gereken önemli iki nokta vardır. Birincisi Coğrafi İşaret patent veya marka değildir. İkinci olarak Coğrafi İşaret belgesini alan kurum, bu ürünün mülkiyet hakkını elde etmiş olmaz. Buradaki mülkiyet hakkı kamusal bir mülkiyet hakkı olarak varlığını sürdürür. Coğrafi İşaret bir ürün tescilinden daha öte aslında yerel ve küçük işletmelerinin korunup güçlenmesi için önemli bir işlevi üstlenir. Biyokültürel çeşitliliğin korunmasına, kırsal kalkınmaya, geleneksel üretim ağının yürütücü olan kadınların sosyo-ekonomik seviyesinin arttırılmasına da katkıda bulunur. Dahası beslenme ve kültürel mirasın devamlılığına olan etkisi de son derece önemlidir. Hatay’ın ilk Coğrafi İşaretli ürünü Antakya Künefesidir. Antakya Künefesi, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 2008 yılında, Hatay Defne Sabunu, 2017 yılında Samandağ Kaymakamlığı, Hatay İpeği 2017 yılında Hatay Büyükşehir Belediyesi, Antakya Sürkü(Antakya Çökeleği ve Antakya Küflü Sürkü(Çökeleği) 2018 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Dörtyol Mandarini, 2019 yılında Dörtyol Turunçgil Üreticileri Birliği, Antakya Kağıt Kebabı ve Antakya Tuzlu Yoğurdu ise 2020 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından tescil ettirilmiştir. Antakya Künefesinin Avrupa Birliği’nde tescilletilmesi için 2019 yılında Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından başvuruda bulunulmuştur. İl genelinde Coğrafi İşaretler ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bu süreç kurumların tek başına yürüteceği bir süreç değil, paydaşların katılımıyla başarıya ulaştırılan bir süreçtir. Kamu ve özel kuruluşlar, akademisyenler, Coğrafi İşaret Danışmanları ve en önemlisi de tescil çalışmalarına destek veren Hatay halkı ile işbirliğinde yapılan tüm çalışmalar başarı ile sonuçlanmıştır. Bu ürünlerden mutfak kültürüne ait olanlar hakkında kısa bilgi vermekte fayda var.
Hatay’ın ilk tescilli ürünü olan Antakya Künefesi tarihi 18. yüzyıla kadar uzanan bir tatlıdır. Peynir ve tel kadayıfın akit/şıra ile birleşmesinden oluşur. Olmazsa olmazı Künefelik Antakya Peyniridir. Sosyal yaşamın tüm anlarına eşlik eder ve künefe pişirmek, ikram etmek ve yemek bir tür ritüeldir. Avrupa Birliği’nde tescil çalışmaları halen sürmektedir ve Hatay’ın Avrupa Birliği’ne başvurusu yapılmış tek ürünüdür.
Antakya Sürkü(Antakya Çökeleği) Oldukça özgün bir ürün olan Antakya Sürkü, “sürk alatı” denilen bir tür baharat karışımı ve çökeleğin yoğrulmasından oluşur. Yıllardır sürdürülen bu gelenek, kahvaltıların temel lezzetlerinden birisidir. Topaç şeklinde yapılır veya yine topaç şeklinde ama misketten biraz büyükçe yapılarak zeytinyağı dolu cam kavanozlarda saklanır.
Antakya Küflü Sürkü(Çökeleği) Antakya Sürkünün dönüştürülme aşamasından sonra elde edilen ikinci üründür. İkisi de sürk olmasına rağmen halk arasında “pişmiş” olarak adlandırılan küflü sürkün üretimi deneyim gerektirir. Küflendirme ve tüketim şeklini iyi bilmek gerekir. Oldukça keskin bir kokusu olmasına rağmen zeytinyağı ile birlikte tüketildiğinde bu konu izole olmaktadır.
Dörtyol Mandarini, Hatay’ın şu ana kadar tescilli olan tek tarım ürünüdür. Bölgenin iklimsel özellikleri, toprak ve su yapısı ürünün özelliğinin kazanmasında temel özelliktir. Hasat zamanı turuncu rengine döner, aroması yüksek bir üründür.
Antakya Kağıt Kebabı Hatay mutfağının geleneksel et yemeklerinden birisidir. Şekli, kalınlığı, içine eklenen sebzeler, üzerine süsleme amacıyla konulan biber, domatesten tutunda, pişirme tekniğine kadar uzun yılların birikimi taşır. Yağlı kağıt üzerinde pişirildiği için ismi buradan gelse de, özelliği tamamen gelenekselliğinden kaynaklanmaktadır. Bazen tırnaklı pide bazen de tandır ekmeği eşliğinde tüketilen Antakya Kağıt Kebabının en önemli iki mekanı kasap ve fırınlardır. Kasapta hazırlanan yemek, fırında pişirilerek evlere kadar servis edilir.
Antakya Tuzlu Yoğurdu, ateş, yoğurt, tuz ve geleneğin nihai halidir. Bakır leğene dökülen yoğurt ahşap kaşıkla sürekli pişirilir ve yerel bilgiye göre göz göz patlamaya başlayınca tuzu eklenir. Cam kavanozlara doldurulan tuzlu yoğurtun üzerine zeytinyağı dökülür. Antakya Tuzlu Yoğurdu olmadan Hatay mutfağında pişirilemeyecek birçok yemek vardır. En yalın haliyle kahvaltıda üzerine zeytinyağı ve kırmızı pulbiber serperek başlanan tüketim, borani, şişberek, yoğurt aşı, kumbursiye, tuzlu yoğurtlu zılk sapı gibi lezzetlere dönüşür.
Hatay’da coğrafi işaret çalışmaları hızla devam etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konulardan birisi tescil aldıktan sonra sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır. Diğeri ise aynı üründe uygulanan ancak yerleşik olan farklı üretim metotlarını yok etmeden tescil çalışmalarının sürdürülmesidir.
Dr. Öğr. Üyesi Kadriye ŞAHİN
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi
Antropoloji Bölümü
HIDIRBEY MUSA AĞACI VE PALA YÜCEL
HIDIRBEY MUSA AĞACI VE PALA YÜCEL
Hatay’da bir haftada neler yapılır derseniz yapılacaklar listesinin başında Hıdırbey ve Musa Ağacı gelir. Samandağ sınırları içerisinde olan ve yakın zamanda restore edilerek turizme kazandırılan bölge Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın seyahatleri sırasında dinlenmek için durdukları doğa harikası bir yerdir. Rivayete göre Hz. Musa asasını toprağa saplar ve eğilip su içer. Tekrar dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında ab-ı hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır.
Türkiye’nin her yerinden misafirleri ağırlayan bu bölge için bu değerler önemli olsa da gezileri boyunca yedikleri ve içtikleri de damak hafızalarına silinmeyecek hatıralar bırakmaktadır. Musa ağacına ziyaret gittim orada öyle katıklı ve biberli ekmekler yedim ki demeyen neredeyse yoktur.
Hıdırbey köyünün en eskilerinden Yücel Yıldırım namı değer Pala Yücel ve ailesi gastronomi şehri Hatay’a yakışır lezzetlerini güzel bahçelerinde misafirlerine sunuyor. Hepsinden önemlisi misafiri evinde hissettirecek kadar nazik davranışları bölgeye gelen turistlerde de güzel bir etki bırakıyor. Köy kahvaltısı yapmak isteyenler, gözleme çeşitlerinin tadına bakmak isteyenler, tandırda yapılan biberli ekmeklere bayılırım diyenler için Hıdırbey köyünde Pala’nın Yeri tam size göre. Afiyet olsun.
PATATES VE AMİK OVASI
Tahıllardan sonra beslenmemizin önemli bir yerini oluşturan patates, ekonomik oluşu, birim alandan alınan verimin fazla olması, besleyici özelliği, bölgesel mevsimsel değişikliklere uyum sağlayabilmesi açısından önemli bir besin kaynağıdır. Patates c vitamini, demir, protein ve B1 vitamini bakımından zengindir. Patatesin kökeni Güney Amerika’ dır. Yayılımı önce Avrupa’ya 150 yıl kadar önce de Türkiye’ye olmuştur. Hatay patates ekimi için uygun bir iklime sahiptir. Patates, ılıman ve serin iklim bölgelerinin bitkisidir. Gelişim dönemlerinde çok yüksek sıcaklıklar ve soğuk havalar zarar verir.
Amik Ovası’nda yıllardır patates ekimi yapan Hamza Cünedioğlu ile kısa bir sohbet yaptık. Patates ekimine 12’nci ayda başladıklarını 5 veya 6’ncı ayda toplamaya başladıklarını ifade eden ovanın çiftçisi Cünedioğlu, bu yıl orkestra cinsi patates ektiklerini bunun yanında madeleıne cinsi, melody cinsi, universal cinsi, jelly cinsi, belmando cinsi patates de ekiyoruz. Orkestra cinsinin yağışlı havayı çok sevmediğini, soğuk havalara ve hastalıklara karşı dayanıksız olduğunu ifade etti. Gastronomi Şehri Hatay’ımızın yemeklerine yakışan, damak tadımıza uygun sebzeler yetiştirmekteyiz. Yetiştirdiğimiz tüm bitkiler yöremizdeki yemeklerin ana maddelerini oluşturuyor. Bu lezzetleri tatmaya herkesi Hatay’a bekliyoruz dedi.
Gastronomi Şehri Hatay’ın patates ile olan aşkı yemeklerine de yansımış. Patates ile yapılan en güzel yemeklerimizden Dilek Tecirli’nin Babaannemin Saklı Mutfağı kitabından Patatesli Köfte
PATATESLİ KÖFTE
2 su bardağı köftelik bulgur
3 orta boy patates
7-8 adet kurutulmuş baş biber yoksa 3 yemek kaşığı biber salçası
1 orta boy soğan
1 tatlı kaşığı kimyon
Yarım su bardağı su
Tuz
YAPILIŞI;
Patatesleri haşlayalım kabuklarını soyalım. Havanda dövelim iyice macun kıvamına gelene kadar havan yoksa rondodan geçirelim. Bulguru yoğurma tepsisine koyalım üzerine yarım su bardağı suyu döküp karıştıralım 15 dakika bekletelim. Baş biberleri çekelim köfte makinasında ,baş biberiniz yoksa biber salçası kullanalım. Bulgurun üzerine koyalım üzerine kimyonunu, tuzunu, soğanını dörde bölüp ilave edelim, köfte makinasında iki kez çekelim. Makinanız yoksa soğanı rendeleyelim ve yoğurmaya başlayalım. Bir müddet yoğurduktan sonra avucumuzun içerisinde sıkalım dağılmıyorsa patatesini ekleyelim ve yoğurmaya devam edelim. Bir kaseye su koyalım yanımıza arada elimizi ıslatıp yoğurma işlemine devam edelim. Köftelerimiz kıvam alınca lokmalık sıkımlar yapalım servis tabağına alalım doğranmış maydanoz serpip servis yapalım. Not; patatesli köfte, etin olmadığı zamanlarda kurtarıcı yemeğimizdir. Kabak veya ıspanak boraniyenin yanında, arap kebabının yanında veya taze fasulyenin yanında yenir.
GASTRONOMİ VE TARIM
Atatürk’ün 15 Mart 1923’te Adana’ya yaptığı gezi sırasında, ağlayan iki genç kız ellerinde buketlerle kendisine doğru ilerler. Biri göğsünde “İskenderun” diğeri de “Antakya” yazılı olup, yüksek sesle ağlamaktadırlar. Atatürk’e; “Büyük Gazi, bizi de kurtar! Beşikteki çocuklarımız öldürülüyor. Yurdumuz, yuvamız dağıldı. Bizi de hürriyete, Anavatan’a kavuştur” derler. Bu sözler üzerine Atatürk, Hatay’ı temsil eden bu topluluğa şöyle seslenir: ‘Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz. Günü gelecek, siz de kurtulacaksınız’ der. Ve yanında bulunan görev arkadaşları ile meselenin bir an önce çözülmesi için çalışmalarını başlatır fakat Hatay’ın anavatana katıldığını görmeye ömrü yetmez. Ayrıca Atatürk Hatay ile ilgili bu konu “benim şahsi meselemdir” diyerek önemini de vurgulamıştır.
Birçok eski medeniyete ve etnik zenginliğe ev sahipliği yapan Türkiye’nin bir kültür kenti olan Hatay, ülkemizin en kozmopolit şehirlerinden birisidir. Suriye sınırında bulunan Hatay aynı zamanda tarihi eskilere dayanan ticaret yollarının geçiş noktasında yer almaktadır. Bu bölgede yaşayan Akadlar, Hurriler, Mısırlar, Persler, Roma ve Bizans, Haçlılar, Memlüklüler ve Osmanlılar bölgenin mutfak çeşitliliği üzerinde etkileri olmuştur. Kendine özgü birçok özelliği ile diğer mutfaklarda bulunmayan birçok yemek çıkaran Hatay mutfağında çok çeşitli yemekler bulunmaktadır. Unesco’nun yaratıcı şehirler ağı kapsamında “Gastronomi Şehri” ünvanına aday olan Hatay her geçen gün gastronomi turizmde bir ivme kazanarak dikkat çekmeye devam etmektedir.
Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir il olan Hatay, Türkiye’nin dışa açılan önemli kapılarından biridir. Ürün desenindeki çeşitlilik, hasatta erkencilik, ikinci ürün yetiştirilebilmesi, İskenderun Limanı’na sahip olması ilin önemini artırmaktadır. Hatay tarımsal potansiyelini iyi kullanan illerden biridir. Bitkisel üretim açısından (turunçgiller, zeytin, nar, üzüm, incir, hurma, buğday, pamuk, mısır, domates, biber, havuç, maydanoz) oldukça uygun bir ekolojiye sahiptir. Yemek kültüründe et yemeklerinin zenginliği (tepsi kebabı, kağıt kebabı, aşur, oruk, tuzda tavuk vb) ilde hayvansal üretimin ne derece önemli olduğunun da bir göstergesi olarak kabul edilebilir. İlde tarımsal faaliyetlerin önemli bir yer tutması üründe kaliteyi koruma ve dayanıklılığı da sağlama adına tarımsal mücadele yöntemlerinin sürekliliğini de kaçınılmaz kılmaktadır. İnsan ve çevre dostu uygulamalar sayesinde sürdürülebilir tarım mümkündür. Üretim için kullanılan kaynaklar günümüze nasıl ulaştıysa; bu kaynaklar korunarak ve iyileştirilerek gelecek nesillere de o şekilde aktarılması gereklidir. Sürdürülebilirliğin temelinde de bu düşünce yer alır. “tarladan mutfağa” sloganıyla gıdanın geleceği ve sürdürülebilirliği, bunun temelini oluşturan iyi tarım ve organik tarım ilkelerini doğru uygulamadan geçmektedir.
Hatay ili, kültür ve doğa turizm potansiyeli, flora zenginliği, köklü medeniyetlere ev sahipliği etmesi ve yöresel mutfak kültürüyle bölgesel kalkınmayı sürükleyebilecek sosyokültürel ve tarımsal varlıklara sahiptir.
Ziraat Yüksek Mühendisi
Burcu YAMAN
TARİHİN VE LEZZETİN BULUŞMA NOKTASI SVEYKA RESTORAN
Sveyka Restoran, tarihi değeri büyük Kurtuluş Caddesi’nin en güzel yerinde bir yanında havra, karşısında cami ve kilise kocaman bir avlusu ve mimarisiyle ihtişamını sürdürüyor. Mekan koronavirüs tedbirleri kapsamında bir süre kapalı kalsa da hayat normale dönmeye başlayınca alınması gereken önlemleri harfiyen uygulayarak tekrar müşterilerine kapılarını açtı.
Sveyka küçük çarşı anlamına geliyormuş. Restorana girer girmez sizi sıcak bir avlu karşılıyor. Duvarlarda asılı Türk sinemasının duayenlerinin resimleri nostaljik bir Yeşilçam filmini aratmıyor. Avlu içinden üst katlara çıkan iki ayrı merdiven iki ayrı güzellikte yapı sizi karşılıyor. Birinin karoları ve panjurları diğerinin taş duvarları ve pencereleri , iki merdivenin de ortak özelliği ortak bir avluda buluşuyor olması.
Mekanın lezzetli yemeklerinden bahsetmeden önce işletmecisi Erkan Çakırkaya ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Yeni yerler keşfetmeyi ve gezmeyi seven işletmeci Çakırkaya, bu mekandan önce Antakya’nın güzel mekanlarından birinin de yıllarca işletmeciliğini yapmış. Farklı şehir ve ülkelerdeki deneyimleri açtığı mekanlara da ruh katmış. Antakya’da eğlencenin ve yemeğin bir arada olduğu ailece ve arkadaşlarla huzurla gidilebilecek mekanların az olduğunu fark eden Çakırkaya, kaliteli hizmetleriyle şehre renk katmaya devam ediyor. Koronavirüs tedbirleri gereği mekanın bir süre kapalı olduğunu belirten mekanın işletmecisi Erkan Çakırkaya, vakaların azalmasıyla birlikte mekanlarının açıldığını müşterilerimizin sağlığını önemsediklerini hijyen kurallarına uyduklarını dezenfektan cihazlarını kapıların girişlerine koyduklarını, müşterilerinin ateşlerini ölçtüklerini, çalışanların sürekli maske taktığını ifade etti.
Yemek konusunda da farkındalık yaratan mekanın Antakya’daki diğer mekanlardan ayrı öne çıkan yemekleri bulunuyor. Şehre gelen ünlülerin uğrak yeri olan mekanda Dünya ve Ortadoğu mutfağından vişneli kebap, sucuk roll, naneli köfte, yaprak steak, sveyka kebap, çakır kebabı müşterileri tarafından en çok tercih edilenler arasında yer alıyor.
Mekanın içinde öyle farklı bir yer var ki şarapseverlerin gönlünde taht kuracağı kesin. Sveyka Şarap odası 600’e yakın şarap çeşidiyle mekanın içinde ama bağımsız kendine has mimarisi ve dekorasyonuyla dost meclislerinden romantik buluşmalara ev sahipliği yapacak güzel bir yer olmuş.
Tarihi koklamak lezzetlerin tadına varmak isteyenlere Kurtuluş Caddesi No:58 Antakya/HATAY
Tel: +90 (326) 213 39 47
“HATAY GASTRONOMİ TURİZMİ’’
BELLUR SARAY- CADDENİN GÖZBEBEĞİ
Şehirleşmenin ana konularından biri ana caddelerdir. Trafik akışının yoğunluğu ana caddelerin popülasyonunu arttırır bu durum da caddeye olan ilgiyi beraberinde getirir. Cadde kültüründe mağazalar ve kafeler bölgenin değerinin belirleyicisidir.
Antakya deyince eskiden aklımıza ilk olarak Atatürk Caddesi gelirdi. Atatürk Caddesinde turlamak mağazalara vitrinlere bakmak günün stresini atmak için vazgeçilmez bir bölgeydi. AVM’nin açılması caddenin değerini kaybetmesine neden olsa da caddeye soluk getiren BELLUR SARAY bölgenin şahlanışı için bir fırsattı. İlk başlarda gereken ilgiyi göremeyen mekan, usta ellerin himayesine geçince şehrin göz bebeği mekanı olmayı kısa sürede başardı.
Koronavirüs nedeniyle bir kaç aydır kapalı olan mekan 1 Haziran itibariyle yayınlanan genelgeyle açıldı. Mekanın işletmecisi Levent Tınaş, ‘’müşterilerimizin sağlığı her şeyden önce gelir. Mekanımızı açmadan önce hijyen ve temizlik çalışmalarımızı tamamladık. Mekanın girişine ve masalara dezenfektanlarımızı yerleştirdik. Müşterilerimiz verdikleri siparişin hazırlanışını görebilsin diye açık mutfak projemizi hayata geçirdik. Çalışanlarımızın maske kullanımını önemsiyoruz ve kontrol ediyoruz. Temizliğin ve hijyenin öneminin farkındayız. Bizi özleyenleri bekliyoruz’’ dedi.
MÜZEYYEN ANTAKYA; ‘’SAĞLIĞINIZA’’
Eski Antakya Sokaklarında turladık bugün. Sıkıntılı zamanların gözlerden okunduğu eski günlere duyulan özlemin yad edildiği bir gündü bugün. Uzun süredir kapalı olan mekanlar kapılarını açmaya başlamış, tozlanmış masalar mezelerini, beklemekten aciz düşmüş bardaklar rakılarını dört gözle bekliyordu. Buruk da olsa eskiye geri dönmek isteyen esnafın bayram günüydü.
Bu güzelim sokakların güzel mekanlarından birine misafir olduk. Müzeyyen Antakya, sıcacık ortamı, güzel avizesi ve kocaman Müzeyyen Senar portresiyle karşılıyor insanı. Mezeleri ve yemekleri anlatmaya gerek bile yok. Müzeyyen Senar’ ın ‘’Elbet bir gün kavuşacağız’’ şarkısı sanki bugün için yazılmıştı.
Koronavirüs nedeniyle ülkemiz ve dünya büyük bir sınav verdi. Bazı alışkanlıklarımızı bırakmak zorunda kaldık. Hijyenin ve temizliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Müzeyyen Antakya sahibi ve işletmecisi Samet Harbelioğlu da zorlu geçen süreci değerlendirdi. Harbelioğlu, hem çalışanlarımız hem de bizler zor zamanlardan geçtik. Devletimizin koyduğu kurallara harfiyen uyduk. 1 Haziran itibariyle işyerimizi açtık. Müşterilerimizin memnuniyeti ve sağlığı bizim için her şeyden önemlidir diyerek mekanımızın temizliğine herzamankinden daha çok önem verdik. Mekana giren müşterilerimizin maske takmalarına azami dikkat ediyoruz. Dezenfektan ünitemiz ve çalışanlarımızın maskeleri artık hayatımızın birer parçası oldular. Her şeyin başı sağlık diyerek müşterilerimizi mekanımıza bekliyoruz dedi.
GASTRONOMİNİN TARİHÇESİ
Herkese merhaba,
Bu yazımda sizleri biraz zaman tünelinden gecirecegim. Gastronominin Tarihçesinden başlayacak olan ve Gastronomi Turizmi ve Unesco Yaratıcı Şehirler Ağı ile son bulacak bilgilendirici bir yazı derledim sizler için..
“GASTRONOMİNİN TARİHÇESİ”
?Dünya’da Gastronomi 1800’lü yıllarda önem kazanmıştır. Gastronomi kavramı Fransız bir şair olan Joseph Bercholux tarafından yazılan La Gastronomie isimli şiir ile canlanmıştır. Gastronomik gazeteciliğinin kurucusu olan Grimod de la Reyniere, Parislilere en iyi yiyeceklerin hangileri olduğunu, nasıl hazırlanması gerektiğini anlatan Almanachs des Gourmands adlı çok satan bir eser kazandırmıştır. Ayrıca üniversitelerde bir gastronomi bölümünün kurulmasının şaşırtıcı olmayacağını ifade etmiştir.
?Türkiye’de ise Anadolu toprakları her kültürün birleşim noktası olarak bu çok kültürlülüğü mutfak kültürüne de yansıtmıştır. Osmanlı döneminden başlayarak mutfağa verilen önem giderek artmış ve değer kazanmıştır. Özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde mutfağa ve yemeğe verilen önem artmış, sofralar daha gösterişli hallere gelmeye başlamıştır. Bu dönemde sarayda et başta gelmek üzere, sebze yemekleri, tatlılar ve çeşit çeşit şerbetler tüketilmiştir.
Osmanlı mutfağı yaptığı keşifler ve işgaller sonucunda birçok farklı kültürü de mutfaklarına katma şansı yakalamıştır.
?Cumhuriyet döneminde ise Türk mutfağı zenginleşmeye devam etmiştir. Her bölge, o bölgenin coğrafik konum ve koşullarına göre kendilerine özgü, farklı mutfak kültürleri oluşturmuştur. Zaman içinde bu bölgeler de birbirleriyle etkileşim içine girmiş ve tüm Türkiye içinde yemekler yayılmıştır. Her bölge kendi kültürüne göre aynı yemeği farklı şekillerde yorumlamış ve farklı yemek kültürlerinin ortaya çıkmasını sağlanmıştır. Bu sayede Türk mutfağı günümüzdeki zengin yapısını oluşturmuştur.Hatay Mutfağı birçok kendine has yemeğinin yanında özellikle yemek gelenekleriyle de dikkat çeker. Örneğin, Hatay’da bayram gelenekleri ve bayramlarda yapılan yemekler kültürün önemli bir parçasını oluşturur. Bunun nedeni, her dinden insanların bulunması ve dinlerin mutfak kültürlerinin etkileşim içine girmesidir.
?Yaşadığımız Coğrafya çok kültürlülüğün simgesi haline geldi. Mutfak Sanatımızın köklü geçmişi ve lezzeti ün saldı. Yerel Tohumun ve Yerel Üretimin Önemi derken yaşadığımız zorlu süreç bize tarımın Dünya üzerinde kurması gereken hakimiyetini hatırlattı
“GASTRONOMİ TURİZMİ VE UNESCO YARATICI ŞEHİRLER AĞI”
?Son yıllarda gastronomi turizmin önemli bir parçası haline gelmiştir. Literatürde yemek ve turizm arasındaki ilişkiyi ifade etmek için (culinary tourism) mutfak turizmi, (food tourism) yemek turizmi veya (gourmet tourism) gurme turizmi gibi çeşitli kavramlar kullanılmaktadır.
?Gastronomi turizmi yeme ve içme amacıyla yapılan seyahat veya başka bir ifadeyle eşsiz ve unutulmaz gastronomik deneyimleri içeren ve hazırlanan yiyecek ve içecekleri tatmak için yapılan seyahat olarak ifade edilebilir. Bununla birlikte, gastronomi turizmi seyahat boyunca yöresel yemek veya içeceklerin satın alınıp tüketilmesini veya yemek pişirme tekniklerinin gözlemlenmesini ve deneyimlenmesini kapsayan etkinlikler olarak da ifade edilmektedir.
?Turistik amaçlı gerçekleştirilen seyahatlerin her hangi bir aşamasında yemek yemenin bir ihtiyaç olmasından dolayı yeme içme faaliyeti zaten olacaktır. Gastronomi turizmini bundan ayıran en önemli fark, yemek yemenin bir zevk olarak görülmesi ve bunun bir seyahat motivesi haline dönüşmesidir. Bu bağlamda gastronomi turizminde yerel yiyecek ve içeceklerin önemli olduğu, seyahat amacının turistik destinasyonları ziyaret etmek ve belirli bir bölgenin mutfağına ait eşsiz lezzetleri keşfetme ve deneyimleme arzusu olduğu söylenebilir.
?Sosyolojik bakış açısıyla değerlendirildiğinde gastronomi, yemek yeme, fiziksel ihtiyaçları karşılamanın yani bir tüketim eylemi olmanın ötesinde sosyalleşme ve iletişim kurmada etkili keyif verici yönü olan kültürel ve simgesel değer ifade eden kültürel bir süreçtir. “Gastronomi yiyecek veya içecek anlamına gelmesinden ziyade toplum içinde önemli bir yere sahiptir.”
?1970’lerden 1980’lere kadar gastronomi turizmi Fransa’da üç yıldızlı restoranlarda yenen akşam yemekleri anlamına gelirken günümüzde farklı kültürdeki insanlarla iletişim kurma ve deneyim yaşama olarak bir kültür turizm çeşidi olarak değerlendirilmektedir.
?Yemek yeme ve yemek pişirme tekniklerini kapsayan yemek kültürü, sadece toplumun ya da kültürün yemeklerini ifade etmemekte olup toplumun hikayelerinin, ritüellerinin, festivallerinin veya kültürel değerlerinin hepsini yani tüm davranışlarını yaşanmışlıklarını kapsamaktadır.
Ve Dünya’da yeni kavram olan Gastronomi artık Turizm ile harmanlanmış bir şekilde hayatımızın parçası haline gelmeye başladı.
?Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) tarafından 2012’de yayınlanan Yemek Turizmi Küresel Raporu’na göre gastronomi turizmi kapsamında yapılan yeme içme deneyimleri bölgenin ➡️yerel gelişimini canlandırır. Çünkü yeme- içme faaliyetleri turizme katkı sağlar, turizm sezonunu uzatabilir ve kırsal ekonomileri çeşitlendirebilir. Yemek deneyimleri emek yoğun özelliğe sahiptir. Genellikle yeni büyük yatırımlar gerektirmeden
➡️ tarımı canlandırabilir ve ➡️yeni iş gücü yaratabilir. ➡️Yemekler yerel çekiciliğe katkı sağlar,
➡️yerel çevrenin ve kültürel mirasın sürdürülebilirliğine
➡️yerel kimliğin ve toplum hissinin güçlenmesine katkıda bulunabilir…
Gelecek bölümde Hatay’ın Gastronomi ile tanışmasına giriş yapacağız.
Sevgilerimle,
İpek ASLAN
GASTRONOMİ VE İLETİŞİM
‘GASTRONOMİ VE İLETİŞİM’
Sizler,
Yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz… Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
M. Kemal Atatürk
Bu yazımın Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramına denk gelmesinin verdiği gururla, yüce Atatürk’ün sözlerine yeniden kulak veriyorum.
Yaşadığımız bu olağan üstü dönemdeki empatinin, dayanışmanın ve sağduyunun Kurtuluş mücadelesini başlatan kahramanların genlerinden bize aktarıldığına inanıyorum.
Her zaman “Yorulmadan yürüyün” diyen bir liderin torunları olarak yürümeye devam ettik, ediyoruz, edeceğiz de..
Zaman zaman yolunuzda yürürken sağınızda solunuzda çiçekler açmayacak, gökyüzü mavinin en güzel tonuyla dekorunuzu yapmayacaktır.
Peki Unesco Hatay Gastronomi Evinde yaşadığımız zorluklar olmuyor mu? Elbette!
Ancak hangi sektör olursa olsun tüm zorluklarla baş etmenin yolu etkili iletişim kurmaktan geçer. Etkili iletişimin temelini de ‘’empati’’ oluşturur. Dolayısıyla zorluklarla karşılaşırken sizi durdurmayan, en büyük becerinin “empati” olduğunu düşünüyorum. Mesela, mekanınıza gelen her bireyin önerisini, eleştirisini, memnuniyetini dinlerken kendimi karşımdakinin yerine koyarak ‘ben olsaydım’ sözünü içimden geçirdiğimi söyleyebilirim. Bu basit ve etkili yöntemin karşınızdaki kişiyi doğru anlama açısından büyük fayda sağladığını belirtmeliyim. Mekana girdiğinizde nasıl karşılanmak istersiniz?, Garson sizinle sohbet içerisinde mi iletişim kuruyor?Hijyen koşullarını dikkate alan bir mekan mı? Her mekana gittiğimde bu kriterleri sorguladığımdan, aynı beklentiye çalıştığım yerde de karşılık verebilmek için çok çaba sarf ederim.
Benim uyguladığım ve başarılı gördüğüm bu etkili iletişim tekniği hakkında sizlerin tecrübelerini de dinlemek isterim.
Bana yazın olur mu?:)
ve
Unutmayın Empati Sempatiktir?
İpek Aslan
e-mail: ipekaslan@hotmail.com
SEYİR BALIK RESTORAN, SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRİYOR
SEYİR BALIK RESTORAN, SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRİYOR
Antakya’da kaliteli balık hizmeti veren nadir mekanlardan biri olan Seyir Balık Restoran işletmecisi Oktay Ramazan koronavirüs döneminde sektörde yaşanan olumsuzlukları anlattı. Yeni bir dönemin geldiğini ifade eden Ramazan, hazırlıklarımızı ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz dedi.
Mekan paket servise devam ediyor
Antakya’nın gözde mekanlarından biri olan Seyir Balık açıldığı günden bu yana balıkseverlerin ilgi odağından hiç çıkmadı. Mekan alınan kararlar gereği müşteri kabul edemese de paket servisleriyle müşterilerine hizmet götürmeye devam ediyor.
Hijyene önem veren işletme kazanacak
İşletmeci Oktay Ramazan, 15 kişi civarında çalışanımız var. Mekanlar artık eski cirolarını yapamıyor hatta çoğu hiç açmıyor. Kısa çalışma ödenekleri şimdilik çalışanlarımızın ihtiyaçlarını karşılıyor. Sektörün toparlanması uzun süreceğinden, kira giderleri, malzeme giderleri ve personel maaşları önümüze büyük maliyetler getirecek. Gastronomi Şehri olmamızın sektörün eski canlılığına geri dönme sürecinde bizim gibi işletmeler için bir avantaj olduğunu dile getiren Ramazan, hijyen konusunda eskiden beri ciddi önlemlerimiz oldu. Artık yeni bir dönemden geçiyoruz çalışanlarımızın hijyen eğitimlerinden, sağlık kontrollerine, eldiven ve maske kullanımına kadar her konuya titizlikle yaklaşıyoruz. Masa ve sandalye mesafeleri üzerinde çalışıyoruz. Kurallar ve bilim ölçüsünde ne yapılması gerekiyorsa yapacağız dedi.
HATAY MUTFAĞI AR-GE MERKEZİ
HATAY MUTFAĞI AR-GE MERKEZİ
Bazıları bir şeyleri ister,
Bazıları keşke der,
Bazıları ise gerçekleştirir… M.J.
Kebapçı bir babanın evladı olduğumdan mütevellit, beş yaşımdan bu yana soğan küfeleri, mangalın tüten dumanları ve muşamba örtülü masaların arasında yirmi yılım geçmiştir. Bu yirmi yıl boyunca da hep bir mutfağım olsa da herkese yemek yapsam istemişimdir. Ama bize hep “ ne mutfağı git kendine adam gibi bir iş bul dediler” bizi mutfağımızdan ayırdılar.
Tabii biz bunu bir ayrılık olarak görsek de meğer vusula giden usulleri öğrenecekmişiz Mustafa Kemal Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile başlayan yolda. Her ne kadar bölümümüzle yine de kimseleri memnun edemesek de on altı yıl evvel kapısından girdiğim profesyonel mutfakların hayal bile edemeyeceğimiz uçsuz bucaksız bir deniz olduğu ve bu denizde bir damla olmak için dahi çok çalışmak gerektiğini görmüşümdür.
Bunun için çalışırız, ama sadece kendimiz için olmaz deyince beş yıl evvel memlekete yeniden dönüp Mustafa Kemal Üniversitesi Antakya MYO da yeni nesiller için çalışmak, keşkeleri bizim gençlerimizle gerçek etmek için yine yola koyulduk. Gençlerimizle hayal kurduk dedik memleket bizim, yemek bizim, gençler bizim. Ne kadar gencimize yemeğimizden yedirirsek, gençlerimiz o kadar memlekete ve de kendilerine yeteceklerdir. Bunu çok istedik ama yemek yapmak için mutfak lazım, malzeme lazım, kap kacak lazım, ocak lazım nereden bulacağız hepsini derken Hatay Mutfağı Ar-Ge Merkezi’nin hikâyesi burada başladı.
İlk mutfağımızı kırk metrekarelik bir depoyu sayın okul müdürümüz Prof. Dr. Soner SOYLU ve yardımcısı Rıfat ÖZTÜRK hocamızın bize hibe etmesiyle okulun bahçesinde kurduk. Bütün gençler bir oldu, el birliğiyle ocağımızı tüttürdük. Ama bu hayallerimiz için yeterli değildi elbet, amacımız buradan profesyonel aşçıları memlekete salmak, Hatay Mutfağımızı tüm dünyaya anlatmaktı. Bunu nasıl yaparız diye düşünürken karşımıza çıkan bir ilan yolumuzu aydınlattı.
Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı vereceği mali destek programları ile Hatay’ın gastronomi turizmine katkı sağlayacak projeler arıyormuş. Vardık projemizi yazdık, dedik ki öyle bir merkez kuralım ki “Derviş mutfakta pişer” düsturundan yürüyelim her anlamda gençlerimize ve Hatay gastronomisi adına elimizden gelen en iyi eğitimi verelim. Onlar da sağ olsun kabul ettiler DOĞAKA ve HMKÜ BAP Koordinatörlüğü ortak çalışmasıyla binamız tamamlandı.
Peki ne yapacağız bu merkezde?
Gastronomi toprakla başlar dedik, eğitimleri de topraktan çatala olmak üzere dört ayağın üstüne oturtturduk. İlk ayağımız toprak, ikincisi mutfak, üçüncüsü bilim sonuncusu çatal. Bir aşçı toprağı bilmezse, iyi malzemeyi tanımazsa nasıl güzel yemek yapar dedik. Gençlerimiz işe topraktan başlasın istedik ve merkezimizin karşısında tarım uygulama alanı kurduk. Sonra bu ürünlerin işleneceği tam teşekküllü, son teknolojiye sahip bir eğitim mutfağında çalışacak gençler Hatay’ın geleneksel yöntemlerini öğrenirken, dünyanın gastronomi penceresinden de bakabilsin diye bir uygulama mutfağı kurduk.
Bu yemekleri yapıp sadece kendileri mi yiyecek? Tabii ki hayır. Yapılan her ürün için Duyusal Analiz Laboratuvarımızda tadım testleri yapalım dedik. Tadım testlerimiz Hatay gastronomisine gönül vermiş, değerli çınarlarımız, evdeki annelerimiz, köydeki çiftçilerimiz kısacası kadim mutfağımızı geçmişten günümüze yaşatan herkesle birlikte, bilimin ışığında olsun istedik. Böylelikle en orijinal reçeteler, en geleneksel yöntemler, geçmişte kalan en tozlu tarifler tüm Hatay halkı ve gençlerimiz ile kayıt altına alınsın dedik hep beraber.
Gelelim çatal kısmına, bunun içinde bir servis atölyesi yaptık. Gelen konuklara en güzel sofralar nasıl hazırlanır, nasıl sunulur ve servis edilir, yemek tabakta en güzel nasıl durur, konuk nasıl ağırlanır bu alanda da gençlerimizle ve isteyen herkesle elimizden geldiğince bilgilerimizi de paylaşalım arzu ettik.
Bizler bu merkezde; geleceğin ışığıyla, geçmişin karanlığını aydınlatıp orada, Hatay gastronomisi adına ne varsa ileriye götürerek hayallerimizi gerçekleştirmek istedik. Tabii bunun için bize yardımcı olan ve kendilerine minnettar olduğumuz birçok kişi olmuştur. Huzurlarınızda onlara buradan teşekkür etmek isteriz…
Öncelikle projemizin yazılmasına destek veren HMKÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan KAYA, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf ÖNLEN ve yürütülmesinde çok büyük yardımları olan Antakya MYO Müdürü Prof. Dr. Soner SOYLU’ya, HMKÜ Yapı İşleri Birimi, BAP Koordinatörlüğü ve burada çalışan Hakan YÜLEK’e…
Aynı şekilde projemizi uygulamaya değer bulan Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı’na, DOĞAKA Genel Sekreteri Onur YILDIZ’a ve değerli proje uzmanımız Menal ZUBARİOĞLU’na..
Proje ortağımız Antakya Gastronomi Derneği ve İskenderun Gastronomi Derneği üyelerine..
Proje ekibimizde yer alan çok değerli hocalarımız Koordinatör Yardımcıları Mehmet Eren’e, Aylin VARIŞLI KARGIN’a (eşi Yasin KARGIN’a), İş Güvenliği Uzmanımız İpek ÖZENİR’e, Pazarlama Uzmanımız Elif OVALI’ya (kendisi bize yolun başından bu yana çok ciddi katkılar sağlamıştır. Daha uygulama hocalarımız gelmemişken derslere girmiştir, TEOFARM çiftliğinin kapısını öğrencilerimize sonuna kadar açmıştır), Gıda Uzmanı hocamız Prof. Dr. Yahya Kemal AVŞAR’a ve Ziraat Uzmanı hocamız Prof. Dr. Soner SOYLU’ya…
Proje süresince, öncesi ve sonrasında lojistik ve manevi destekleri ile Ali BİRVUAL ve Burak ERDOĞAN’a, aramıza sonradan katılıp mutfağımızı mutfak yapan hocalarımız Soner KÜÇÜK ve Fatih YILDIRIM’a ve tüm Antakya MYO ailesine, yolumuzu anlamlı kılan öğrencilerimize…
Bana mutfağı bir hayat biçimi olarak öğreten aileme ve ailem gibi olan lisans hocalarıma…
Yolun başından beri her konuda bize desteklerini esirgemeyen Şef Emrullah ERDEM ve Şef Yılmaz EDE nezdinde tüm TAŞPAKON’a..
Son olarak Hatay Gastronomisi adına çalışıp çok güzel işlere imza atan Hatay Valiliği’ne ve Hatay Büyük Şehir Belediyesi’ne, Hatay UNESCO Gastronomi ekibine, Hatay Turizm Derneği’ne ve de Hatay’ın tüm turizm ve gastronomi sektör ve STK temsilcilerine… Sağ olun, var olun.
Bizler bir bütünün parçalarıyız ve ancak tüm parçalar bir araya gelirse büyük resim görülebilir.
Sağlıklı günlere kavuşunca, açılışımızda hep beraber olmak dileğiyle…
HATMARGEM Koord.
Duygu BABAT
BABAANNEMİN SAKLI MUTFAĞI KİTABI NASIL DOĞDU? — F.DİLEK TECİRLİ KALEMİNDEN
HER ŞEY NEŞELİ MUTFAK İLE BAŞLADI…
Zordur belki bazılarımıza hayat, her insanın kendincedir sorunları, sıkıntıları, sevinçleri ve de mutlulukları. Üzüntüden sevinç, mutluluktan paye çıkarabilirse insan işte o zaman insandır ya da insan olmayı başarabilmiştir…
İşte Neşeli Mutfak öyle duygulardan şekillendi, şekillendikçe farkına vardı. Neydim ne yapabilirdim. Önce kendime sonra etrafıma fayda sağlayacak ürünlerin yapımına evde denemelerle başladım sonrasında satış odaklı çalışmalar derken küçük bir dükkanla ben bu işi yapabilirim dediğim noktada neşeli dükkanı kurdum. Ona ‘dükkan’ diyorum dememin sebebi de artık her üründe her gıdada eskiye dönmek ve eski usul yöntemlerle üretim yapıp yine eski yöntemlerle korunmasını sağlayıp ve o şekilde sizlere ulaştırmaktı hedef. O yüzdende aynı çocukluğumun bakkal dükkanları gibi olsun istedim. Kullanılan dekorlar (tel dolaplar, bakır mutfak eşyaları, örtüler vb. eşyalar)hepsi eskiden gelmeliydi bizi, beni eskiye taşımalıydı madem eski usullerle katkısız, kimyasalsız gıda üretimi yapıp satacaktık o zaman ortam ve kullanılan malzemelerde öyle olmalıydı.
Çocukken gördüğüm ve hatırladığım, yapılıp saklanan gıdaların nasıl saklandığı, ne koşullarda yapılıp hangi zaman aralığında tüketildiğini biliyor olmak işimi kolaylaştırsa da insanların uzun yıllardır alışmış oldukları hazır, paketli ve çok uzun zamanlı tüketim tarihli ürünlerden arınması gerektiğini anlatmak bir hayli zamanımı alsa da ben kendi adıma bu şekilde çalışmaktan mutluluk duymaktayım.
İnsan ancak hasta olduğunda bu tip ayrımların farkına varıyor ve işte o zaman yediğine içtiğine önem vermesi gerektiğini hatırlıyor yada başa gelen hastalıklar hatırlatıyor desem yanlış ibare kullanmış olmam sanırım. İşte o noktada ortaya çıkan neşeli dükkan ya da diğer adıyla neşeli mutfak atölyesi, fermente, prebiyotikli yiyecekler üretmeyle başladı. Akabinde kimyasal kullanmadan ürün skalasını çoğaltarak yol almaya başladı ve bugün 3.yılını çalışıyor.
Hedef kitlemize; doğal, organik, yerli tohum ve iyi tarım uygulamalarıyla üretilen sebze, meyve, bakliyatlar ve bunlardan elde edilen besinleri besin değerleri kaybolmadan üretmek doğru saklama koşullarıyla paketleyip yada kavanozlayarak ulaştırmayı hedefleyen bir dükkan neşeli.
Ve kitap, Babaannemin Saklı Mutfağı Kitabı’nın neşeli dükkanımın bana katkısı daha da kendimi geliştirmeme sebep olan, kızıma bir miras niteliğinde yaptığım çalışmam tüm tariflerin yıllar içerisinde notlarını aldığım yemeklerin derlenip toplanması, fotoğraflanması ve bir kitap serüvenine dönüşmesi 1.5 yılımı alsa da şu hayatta yaptığım en iyi şeylerden biri diye düşünüyorum.
Babaannemden öğrendiğim, Reyhanlı’ya dair ne kadar yemek çeşidi varsa yıllarca hafızamın bir yerlerinde saklayıp da sonrasında ortaya çıkarmak ve sizlere sunmak gerçekten keyifli bir çalışma oldu.
Ve öğrendiğim her ne varsa şu anda neşeli dükkanımın oluşumunda ve devamında çok büyük katkısı olduğunu da itiraf etmeliyim.
Güzelliklerin paylaşıldığında çoğalacağına inancımızla sevgiler…
F.Dilek Tecirli